Geçen hafta 80 yaşında hayatını kaybeden Françoise Hardy, İngilizce'nin ve erkeklerin egemen olduğu bir dünyada kendine has bir kulvar açabilmiş ender kadın müzisyenlerdendi
Başrolünü Peter Sellers'ın oynadığı Blake Edwards filmi 1968 yapımı "The Party", Hollywood'da bir partiye yanlışlıkla davet edilen Hintli figüran Hrundi V. Bakshi'nin sakarlıklarını göstererek bizi güldürmeye çalışır. Filmde Bakshi, ortama tamamen yabancı tek kişidir. Hem beyaz ve Amerikalı değil Hintli'dir hem de Hollywood kalantorlarından değil fakirdir. Ta ki Fransız şarkıcı Michele Monet ortama katılana kadar. Bu yapmacık ortamda bir süre sonra birbirlerine yakınlaşırlar çünkü onlardan başka normal insan yoktur. Herkes sahte ve yapmacıktır. Gizli ajandaları vardır. Sellers'ın olağanüstü komedi yeteneğiyle canlandırdığı karakterin sakarlıklarına gülerken bir yandan da bu gerçeği görürüz.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıMonet karakteri (Fransız asıllı Amerikalı şarkıcı Claudine Longet tarafından canlandırılmıştır) bir noktada elinde gitarı narin sesiyle hüzünlü bir şarkı seslendirir. Partinin şaşaasına tezat basit, hüzünlü, içten bir şarkıdır. Bu sahte ortama bir tür sadelik, yalınlık, gerçeklik aşısıdır âdeta.
Filmde yer alan iki ana karakterden biri olan bu Fransız şarkıcı tiplemesinin temeli Françoise Hardy'dir. Müzik dünyasındaki etkisi, Monet karakterinin bu partide şarkısıyla yaptığına çok benzer.
Geçen hafta 80 yaşında hayata veda eden Fransız sanatçı, 1960'lı yılların başından itibaren Fransa'dan yeşeren 'ye-ye girl' akımının sembol ismiydi. 1960'lar boyunca ye-ye'ler Amerika'dan çıkıp dünyayı ele geçiren rock'n roll'a, İngiltere'den yükselen beyaz rock gruplarına Fransızların kendine has bir yanıtıydı. Şarkıları gösterişli değil sakin, içe dönük, çoğunlukla gençlik problemlerinden bahseden şarkılardı. Mini etekli, narin yapılı, saçları belli bir biçimde kesilmiş sanki bir örnek gibi giyinen bu kızlar müzikte olduğu kadar modada da bir estetik akım yarattılar. Bugün hâlâ etkileri devam eden ama adı çok da bilinmeyen 'ye-ye girl' akımı kadınların kendi kimliklerini ve bağımsızlıklarını aradıkları yıllarda önemli bir kültürel hareket olarak da anlamlandırılabilir bugünden bakıldığında.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıFrançoise Hardy kişiliği, giyimi, duruşu ve şarkılarıyla tek başına bu akımı sırtlayan karakterdi. Ve kendinden sonra gelenlerden farklı olarak kendi bestelerini yapıyordu. Yani bir görüntüden ibaret değildi. Gerçekti.
1962'de ilk albümünü yayınladı. "Tous Les Garçons et Les Filles" bugün dahi modası geçmemiş, çıktığı an itibarıyla hit olmuş ve öyle kalmış bir şarkıdır.
Çizgisinden ödün vermez
Hardy'nin melankolik duygusal sözleri yaşadıklarını yansıtıyordu. Paris'te doğup büyüyen Hardy'nin zengin bir aileden gelen babası o küçükken evi terk etmişti. Eşcinseldi ve o dönem bunu kimselere söyleyemediği için büyük bunalımlar yaşamış, ilişkiye girdiği biri tarafından öldürüldü. Küçük kardeşi akıl hastalıklarıyla boğuştu, 2004'te intihar etti.
Annesi, Françoise ve kardeşini tek başına büyütmüştü. Çocukluğu kitap okuyarak ve radyo dinleyerek geçti. 18 yaşında ilk albümünü yaptığında buradaki şarkıların çok dikkat çekmesinin nedenlerinden biri sözlerin ve vokalin orijinalliğiydi elbette. Ardından çok fazla isim gelmiştir ama hiçbiri onun gibi orijinal olmamıştır.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıHardy ilk albümünden sonra kayıt sürecinde daha bağımsız olmak ve müziğine daha fazla odaklanmak için Londra'ya gitti. İngilizce söylediği "All Over The World", İngiltere'de ilk 20'ye girince burada albüm kaydetmeye karar verdi ve elbette buradaki dönemin müzik entelijansiyasının ilgisini çekti.

139