Yazık olacak Süleyman Efendi'ye

İkide bir kullanılmaktan ötürü "Masa da masaymış ha" sözü çok eskidi. Şimdi, masadakilere bakıp "masadakiler de masadakilermiş ha" desek pek yavan kaçar. Yanına katık eklersek, o zaman belki biraz anlam kazanır. Üstü ister yeşil çuhayla kaplı olsun, isterse kum beji dedikleri renkten bir örtüyle şık hâle getirilmeye çalışılsın, masaya oturan herkes, ilk önce etrafında kimler olduğuna bakar. Daha söze başlamadan, diğerlerini gözüyle tartar. Kim ne kadar blöf yapar, hangisi ne kadar zokaya gelir, bakarlar. Usta ile çırağı ve kalfayı ayırmaya çalışırlar. Sonra sözlere sıra gelir. Bizim uzaktan seyrettiğimiz meşhur masanın etrafına dizilenlerin her biri, her buluşmalarında, diğerlerine bakıp "Ne işim var benim bu beş benzemezle" diye düşünmemiş olabilir mi Pek mümkün görünmüyor. İlla ki akıllarından geçmiştir. Ne cevap bulduklarını, ileride hatıralar yazılırsa öğreniriz. Asgarî müşterek, bir maddeden ibaret. Ötesi hikâye. Gelecekte o hikâyeye dair neler okuruz, kim bilir Barış Abimiz olsaydı, "Ben bilirim" derdi. Biz de az buçuk tahmin edebiliriz. "Ne günlerdi be sevgili günlük! Toplanır toplanır dağılırdık. Hedefimiz belliydi ama hepimiz pek gergindik. Hedefe ulaşacak mıyız diye endişe eder, işe yarar formüller bulmak için kafa patlatır, fakat iki adım bile ilerleyemezdik. Bir kararsızlık, bir belirsizlik, birden fazla çözümsüzlük içindeydik. Rakibimiz kaç yıl öncesinden belliydi ama bir henüz bir aday bile belirleyememiştik. Herkes soruyordu, ortaya bir isim atamıyorduk. Kimi söylesek diğerleri itiraz ediyordu. Fakat Allah şahit, son derece nezaket içinde, büyük bir kibarlıkla yapılıyordu itirazlar. Kabalığa yer yoktu aramızda. Ne de olsa her birimizin belli bir seviyesi vardı. Her birimizin gönlünde aynı aslanın yatmasıydı sıkıntının sebebi. Ne zaman adayın kim olacağı sorulsa, sıkılıyor, bunalıyor, terliyor, neredeyse kurdeşen döküyorduk ama belli etmeden geçiştiriyorduk.