Sen namaz kıl, biz seyredelim
Dokuz yıl önceki 15 Temmuz, muhteşem bir geceydi. Evvelce öyle bir geceyi ne gördük ne de bir daha yaşamak isteriz. Arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi şehit verdik, yaralananlar oldu ama vatanı parçalamak isteyenlere karşı direndik.
Şehit Mustafa Cambaz adına Yeni Şafak tarafından düzenlenen dördüncü fotoğraf yarışmasının ödül töreni Rami Kütüphanesi'nde yapıldı. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un katıldığı törene Mustafa'nın oğlu Alpaslan eşiyle beraber geldi.
Uzun zamandır buluşamadığımız arkadaşlarla görüşüp Mustafa'yı anmak hem güzel hem hüzünlüydü. Tören öncesi Beşir Ayvazoğlu ile sohbet imkânı bulduk. Hatıralarını yazdığını öğrendik.
*
Biz ödül törenindeyken, Üsküdar'da Rindan ekibinin haftalık toplantısı vardı. Katılamayanlar için Alper Kanca çok çarpıcı bilgiler aktardı.
Cumartesi akşamları bazen kahveye ender bulunur hayat hikâyelerine sahip insanlar geliyor. Bazılarının doğup büyüdükleri yerler, başlarından geçen olaylar, bazılarının ise meslekleri, yaptıkları iş çok ilginç olabiliyor. Malik Kerimov da böyle birisi.
Ailesi Posof'un hemen karşısında SSCB tarafında bir Ahıska yerleşim yerinde yaşamış.
2. Dünya Savaşı'nda dedesi askere gitmiş, döndüğünde köyünde tek kişiye bile rastlamadığı için çok şaşırmış. Bütün köylülerinin, hatta o bölgedeki bütün yerleşen Ahıskalıların, Azerbaycan Türklerinin, Özbeklerin vs Müslüman olan kim varsa sürgüne gönderildiklerini öğrenmiş.
Moskova'da açlık grevi yapacak kadar cesur bir adammış ve ailesinin bir kısmını geri getirmeyi başarmış.
Köye gelen Rus askerleri iki saat içerisinde bütün ahaliye trene binme talimatı veriyor ve aynı ailenin bazı fertleri Kazakistan'a, bazı fertleri Özbekistan'a, bazıları ise Sibirya'ya zorunlu göçe tabi tutuluyor. Yeterince film, roman konusu olmamış bir drama.
Malik Bey, Sibirya'da diş teknisyenliği okuluna gitmiş. Mezun olduktan sonra o bölgeye sürgün gelen veya orada yaşayan yerel Türk, Müslüman azınlıklarla ilgilenmiş, Öğrenci Derneği'nde faal olmuş.
90'ların başında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte Kırım Tatarlarının memleketlerine döndüğünü ve orada bir kongre yapacaklarını duyunca, farklı boylardan iki arkadaşıyla birlikte ceplerindeki son parayla Bahçesaray'a gitmişler. 91'de bir cuma günü. Binlerce insan neredeyse 50 yıl sonra ilk defa Bahçesaray'da topluca namaz kılacakmış.
Malik Bey, nenesinden bir miktar çok az dini bilgi almış olsa da diğer iki arkadaş hiçbir şey bilmiyormuş. Nasıl namaz kılacaklarını, abdestin ne olduğunu, nasıl alındığını vs hiçbir şeyden haberleri yokmuş. Diğer insanları taklit ederek binlerce Kırım Tatarı, Rusya'nın değişik yerlerinden gelmiş Müslümanla beraber ilk defa hayatlarında namaz kılmışlar.
Orada Malik Bey'in Anadolu Türkçesine yakın bir şekilde konuştuğunu fark eden Prof. Nevzat Yalçıntaş ile tanışmışlar.
Nevzat Hoca onların hikâyesini dinlemiş, binlerce kilometre öteden heyecanla Bahçesaray'a geldiklerini anlamış ve yeteneklerini de muhtemelen keşfetmiş. Saatlerce konuşmuş, öğütler vermiş, tavsiyelerde bulunmuş, kendilerine ve toplumlarına nasıl faydalı olabilecekleri konusunda onlara ufuk açmış.
Bununla da kalmamış. Sovyetlerin yıkıldığı, öğretmenlerin on on beş dolar maaş aldığı bir dönemde, ceplerinde hiç para olmadığını fark edip her birine 100'er dolar vermiş.
Bu üç genç, Sibirya'dan çıkıp Kırım'a uzanan bu yolculukta hem kendi kimliklerini hem de toplumsal sorumluluklarını keşfetmişler.
Verdiği öğütler, destek ve o yüz dolarlık katkı, bu üç gencin hayatlarını bambaşka bir yola sokmuş. Memleketlerinde Türklere yönelik dernek kurmak ve faaliyetlerde bulunmak için harcamışlar o parayı.
Nevzat Bey ile ilişkileri vefatına kadar devam etmiş. Hoca, Malik Bey'in İÜ'de doktora yapmasına destek olmuş. Malik Bey, siyasî arenada da kendine yer bulmuş. Sibirya'da diğer birçok etnik ve dinî azınlıkların oluşturduğu bir partinin kontenjanından ve Putin'in partisinden Rusya Ulusal Meclisi'ne milletvekili olmuş.