Gidicisin gidici

Cuma günü Fransa Cumhurbaşkanı Makron'dan şaşırtıcı bir mesaj geldi. "Hayırlı cumalar" deseydi, ancak bu kadar olurdu. Gazze'de ateşkes istedi hazret. "Sivilleri öldürmeyi bırakın" dedi. Yürürken başına kiremit düşmüş olamaz. Belli ki kamuoyu baskısı yüzünden ağız değiştirdi. Katliam, vahşet, soykırım demeden bunu söyleyebilmek de bir merhaledir. Diğer batılı liderler de yavaşça aynı yola geleceklerinin işaretini verdiler. Filistin'e destek gösterilerine karşı çıkan İngiliz İçişleri Bakanı görevden alındı. Sokakta gösteri yapan halkın oylarına muhtaç olduklarını fark etmelerinden dolayı bu tutum değişikliği. Yoksa hiçbirinin umurunda değil Gazze'de ölen çocuklar. Gazze'dekilerin hepsi öldürülse üzülmez o ensesi kalınlar. İsrail ordusu hakkında yaygın kanaat, çok güçlü olduğu yönündeydi. İki ay öncesine kadar dünyanın en güçlü orduları arasında yer aldığı sanılıyordu. Bugün kimse böyle düşünmüyor. Netanyahu bile görüyor artık. Korkak, beceriksiz, pısırık bir ordu. Bardak kırılsa, bir arabanın kaputuna taş düşse, tencere yuvarlansa, paniğe kapılan askerleri var. Gazze'ye bomba yağdırıyorlar ama esirleri kurtaramadılar. Sadece sivillere zarar verebiliyorlar. Hamas'la karşılaşmaya bile cesaretleri yok. Bu mu güçlü ordu Bu mu güçlü istihbarat İsrailli tank komutanı "savaş zorlaştı" açıklaması yaptı.Başlangıçta kolay mıydı Eğer başta kolay sandılarsa, yanılma seviyesi çok yüksek demektir. Silahsız, masum sivillerin üstüne bomba yağdırmayı savaş sanmak, utanç verici bir değerlendirme. Gücü sadece bebeklere, çocuklara, kadınlara ve yaşlılara yeten bir ordu için savaş ahlâkından bahsedilemez. Netanyahu ABD ve batılı ülkelere sesleniyor: "Bu savaş yalnızca bizim savaşımız değil. Aynı zamanda sizin savaşınız." Bu söz, tam kandırmaca. Dünyanın her köşesinde vicdan sahipleri karşı çıksa ve kabul