Yavuz Bülent Bâkiler vefat etti. Türkçenin bayraktarı, vatan sevdalısı bir şair, yazar.
Her mısrada, her cümlede aşkını sevdasını anlattı.
Konuşması da şiir gibiydi. Sohbetine doyum olmazdı.
Kitapları gibi kayda alınmış sohbetleri de kaldı geride.
Arı, duru bir Türkçe ile yazdı, konuştu. Dünyanın en güzel diliyle…
*
Yavuz Bülent Bâkiler'in Türkçe hassasiyeti en üst seviyedeydi.
Vatan sevgisiyle eş görürdü.
Göz ardı edilecek, hafife alınacak bir konu görenlerin çoğunlukta olduğu bir yerde, bu hassasiyet ön plana çıkardı elbette.
Yanlış kullanılan bir kelimeye tahammül etmezdi. İsterdi ki her kelime en doğru şekliyle kullanılsın. Bilhassa yazıp çizenlerde hata görünce, bahçesindeki çiçekler ezilmiş gibi üzülürdü.
*
Rahmetli Bahattin Karakoç vesilesiyle tanışmıştım. 80'lerin tam ortası. Aklımda yanlış kalmadıysa 85 Nisan'ı. Kültür Bakanlığı'ndaki bürosuna gitmiştik. Genç bir hukukçuydu. Ankara'da bir İstanbul Beyefendisi.
Evvelce şiirlerini hayranlıkla okuduğum, Hisar dergisinden itibaren takip etmeye çalıştığım biriyle tanışmak benim için büyük mutluluktu.
Sevdiğim iki büyük şairin sohbetinde bulunmak, ne kadar değerlidir, takdir edersiniz.
Daha sonraki bir ziyaretimde yanındaki dolaptan bir torba çıkardı. "Burada dergilerde kullandığımız desen klişeleri var" dedi, "siz de madem dergiyle uğraşıyorsunuz, bunlar işinize yarayabilir."
*
Okul ve ev arkadaşım Saffet ile nişanlısı Canan, şiirlerinin çoğunu ezbere bildiğimiz Yavuz Bülent Bâkiler'in kızının adını pek beğenmişlerdi. "İleride bizim de kızımız olursa adı Aybala Tuğba olsun" demişlerdi. O karardan caymadılar.
Belki başkaları da ithaf vesilesiyle o ismi çocuğu için seçmiştir.
*
Şiirini yazdığı "Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar" üzgündür şimdi.
Cebeci istasyonu, ağıt yazdığı Kerkük, Kafkasya, Rumeli, Laleli Aksaray arasındaki tramvay ve türküler, hepsi hüzünlüdür.