Yasakçı zihniyet dindarları utandırır mı

Bu köşede uzun süredir AK Parti'nin bir istikamet kaybı yaşadığını, bu yüzden de yıllardır kendisine gönül veren kitleler nezdinde büyük bir itibar kaybettiğini inatla ve ısrarla söylemeye devam ediyorum.

Bazıları bu uyarıları 'AK Parti karşıtlığı' olarak anlasa da bu partinin artık bizim tanıdığımız, bildiğimiz AK Parti olmadığı muhakkak.

Maalesef geçmişte 28 Şubat'ta insanların yaşam biçimlerine müdahale edilirken ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmasına itiraz eden AK Parti, bugün kendi değerlerine karşı bakışını beğenmediği herkesi yasakçılık parantezine alarak susturmakta bir beis görmüyor.

Bu yüzden de canı sıkıldığında sosyal medyaya yasaklar getiriyor, millet iradesine kayyım atıyor, 'etki ajanlığı' yasası hazırlayarak demokratik eleştirileri engelleyebileceğine inanıyor.

Türkiye, AK Parti iktidarının özellikle son 7-8 yılında şarkı ve türkülerden festivallere, ifade özgürlüğü kullanımından kayyım atamalarına kadar her alanda yaygın bir yasaklar manzumesini memlekete hakim kılmaya çalışıyor.

Aslında bütün bu yasaklar, geçmişten bugüne bize çok önemli bir Türkiye fotoğrafı sunuyor. Nasıl geçmişin 'laikçi' ve dayatmacı zihniyeti toplumu hizaya sokmaya çalıştıysa, bugünün dindar-muhafazakar soslu hastalıklı yönetim yapısı da kendisinden olmayan herkesi susturmayı fazilet olarak görmektedir. Çünkü bu zihniyet yapısı için esas olan, müzikten günlük yaşam biçimine ve düşünce yapısına kadar her şeyi kendi değerleri etrafında şekillendirmek ve kendine tabi kılmaktır.

Esas itibariyle bugün yaşadığımız, dinin araçsallaştırılmasıyla ortaya çıkan bu durum, kelimenin tam anlamıyla 'siyasal romantizm'in en görünür halidir. Prof. Dr. Ahmet Çiğdem'in ifadesiyle "Siyasal romantizmin, antitezleri daha üst üçüncü bir faktör için ilga etmesi, Türkiye'de İslamcılığın muhafazakarlık ve milliyetçilikle eklemlenmiş gövdesinde, bu üst üçüncü faktörün organik ve bütünleşmiş bir devlet ve toplum (Tanrı'ya sıra gelmeyebilir) olması durumunda, giderek daha obskürantist, reaksiyoner bir dinselliğin tutunmasına katkıda bulunmaktadır." (Mucize'nin Etik Uğrağı, s.131)

İtiraf etmek gerekiyor ki bugün İslam ülkelerinin hemen tamamında hakim durumda olan Müslüman iktidarların icraatları savunulamaz durumundadır. Çünkü bu iktidarların otoriter tutumları ve yasakçı uygulamaları öncelikle Müslümanları aşağılayan bir görüntü arz etmektedir.

Daha açık ifade etmek gerekirse, iktidar eliyle gerçekleştirilmeye çalışılan 'yapay dindarlaşma'nın, esas itibariyle dinin, hayatın gerçekliğinden uzaklaşmasını da beraberinde getirdiği bir gerçektir.

Zira zorlayıcı bir dindarlaşma ile dinin kendi mecrasından uzaklaştırılarak siyasal ideoloji ile aynileştirilmesi hem dine zarar vermekte hem de toplumun farklı kesimlerine karşı sağır olmayı beraberinde getirmektedir.