TÜSİAD da alaturka rejime itaati öğrenecek!..

Son dönemde Türkiye'nin geriye gidiş hikayesine paralel olarak her yeni haftaya hayatımızı yakından ilgilendiren sarsıcı gündemlerle başlıyoruz.

Bir hafta 78 insanımızın hayatını kaybettiği Kartalkaya yangın faciasını konuşuyoruz, çok açık bir şekilde Turizm bakanlığının sorumluluğu olduğu halde, yargısal süreçte adından bile söz edilmiyor, sonra toplum olarak hep birlikte bu faciayı hafızamızdan silip geçiyoruz Bir başka hafta gazeteciler haber yaptıkları için gözaltına alınıyor, tutuklanıyorlar. Sanatçılar karakola çekiliyor, siyasi parti lideri tutuklanıyor, onları da unutuyoruz. Kısacası normal bir hukuk devletinde olması mümkün olmayan, olsa bile hesap sorulması gereken can yakıcı olayların içinde yuvarlanıp gidiyoruz

Geçtiğimiz hafta da TÜSİAD, bütün yaşadıklarımızın iktisadi ve hukuki anlamda fotoğrafını çeken cesur açıklamalar yaptı. Bu değerlendirmeleri okurken, demokratik toplumlarda sivil toplum kuruluşlarının nasıl bir öneme tekabül ettiğini bir kez daha görmüş olduk, her ne kadar gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti olamasak da

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'ın, "Ülke olarak moralimiz bozuk" diyerek başladığı konuşmasından aldığımız şu kısa satır başlıklarını sunmak bile eminim ne halde olduğumuzu net olarak ortaya koyacaktır:

-Güven bunalımı yaşıyoruz. Kartalkaya'da 78 canımız yanarak hayatını kaybetti. Yangın çıkabilir ama 78 kişi ölmez. Ölüyorsa nedeni usulüne uygun yapılmayan binalar ve denetimsizliktir. Çöken bir sistemdir.

-Son haftalarda politik hayatta da olağanüstü olaylar yaşıyoruz. Bir büyükşehir belediye başkanı hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor.

-Bilirkişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler gözaltına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor.

-Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına sürekli yenileri ekleniyor.

-Yolsuzluk, dolandırıcılık, karaborsa haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay.

Aras'ın bu hiç de iç açıcı olmayan Türkiye fotoğrafından kurtulmak için önerdiği formül ise son derece net ve son derece hayati: "Tüm bu sorunların arkasında, hukuka olan güvenin sarsılması var. Hep söyledik. Modern devletin temelinde hukukun üstünlüğü vardır. Hukuka güven kalmazsa güvensizlik, istikrarsızlık ve belirsizlik her yere sirayet eder. Sistemik risk oluşur. Günü kurtarmak mümkün olsa da yarınlar tehlike altına girer."

TÜSİAD'ın hakkaniyetle ortaya koyduğu bu eleştirilere ve önerilere kim itiraz edebilir ki Ama Adalet Bakanı Yılmaz Tunç itiraz ediyor, üstelik de çok mutsuz. Bakanın TÜSİAD'la ilgili yaptığı değerlendirmelerini okurken hayretler içinde kalmamak mümkün değil. Bir taraftan "Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Sivil toplum kuruluşlarının görüş açıklaması elbette demokratik bir haktır" diyor. Hemen arkasından "Siyaseti yönlendirme çabaları demokrasinin ruhuna aykırıdır" diyerek, kelimenin tam anlamıyla demokratik hukuk devletine inanmadığını açıkça itiraf ediyor.

İktidarları eleştirmeyen, haklar ve özgürlükler konusunda iktidarlara yön önermeyen sivil toplum kuruluşu olur mu Galiba bakan bey iktidardan icazetli, emir-komuta zinciri içinde hareket eden, doğrudan talimat alan 'sözde sivil toplum' kuruluşlarından söz ediyor. Tıpkı iktidarın kanatları altında kendilerini sivil toplum kuruluşu sanan bazı vakıf ve dernekler gibi Mesela MÜSİAD, gerekli zamanlarda iktidarın gönlünü hoş eden açıklamalar yapıyor zaten, bırakın birileri de eleştirsin. Ayrıca itaatte kusur etmeyen Filistin mitingcileri var, iktidarın canı sıkılmasın diye İsrail'e giden ticaret gemilerine yönelik bir tek itiraz cümlesi bile kurmuyorlar.