Siyasetin üzerindeki vesayet kılıcı

Yapay zeka kullanımının bütün geleneksel anlayış biçimlerini altüst ettiği, bilimde, teknolojide, kültür ve sanatta bambaşka gelişmelerin yaşandığı bir dünyada Türkiye'nin mahkum olduğu utanç fotoğrafına bakar mısınız

Bu dünyada yaşayan her insan gibi 'her sabah yeni bir güne uyanma'nın mutluluğunu yaşamayı umarız.

Ama ne yazık ki yaşadığımız ülkede umutla bakacağımız yeni bir günün hayalini bile kurmaktan mahrum durumdayız. Ve her sabah siyaset gölgesi düşmüş soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar ve millet iradesine kayyım atamalarıyla uyanıyoruz.

Bütün bu olup bitenlere artık şaşırmıyoruz. Çünkü demokratik sınırları aşarak otokrat heveslere kapılan yönetimlerin, iktidar zaafı yaşamaya başladıklarında bulabildikleri en kestirme çözüm yargıyı silah olarak kullanmaktır.

Günümüz Türkiye'sinde farklı fikirlere tahammülsüzlük öyle bir noktaya geldi ki iktidarı rahatsız eden bir iddiayı dile getiren gazeteci de yolsuzlukları, hukuksuzlukları dillendiren Kemal Kılıçdaroğlu da cumhurbaşkanlığı adaylığında en güçlü alternatiflerden biri olan Ekrem İmamoğlu da hedef durumunda.

Galiba giderek siyasi bir kâbusa dönüşen bu yaşadıklarımızı "Aç bir soruşturma, yaz bir iddianame" şeklinde özetlemek gerekiyor.

Maalesef artık iktidar kendisine oy vermeyen vatandaşla bile hesaplaşmayı göze almış durumda. Zira kesinleşmiş hiçbir yargı kararı olmadan seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine kayyım atayarak seçimle kazanamadığı belediyelere el koymanın bir tek anlamı olabilir, vatandaşla kavgaya tutuşmak

"Bu çağda böyle bir kafa olur mu" diye hayıflanabiliriz ama gerçek şu ki beğenmediğini hapse attıran, korktuğu, çekindiği siyasetçileri 'siyasi yasak'la korkutan bir iktidar atmosferinde yaşıyoruz. Ülkeyi yönetenler açısından kelimenin tam anlamıyla dramatik bir görüntüyle karşı karşıyayız aslında. Çünkü ekonomiden adalet sistemine, eğitimden dış politikaya kadar her alan ciddi bir yönetilemezlik sorunu var ama iktidarın sorunların çözümü konusunda hiçbir projesi de çözüm önerisi de yok. Dahası, uzun süredir demokratik makuliyetten uzaklaştığı için giderek yönetme kabiliyetini de kaybediyor, kaybettikçe toplumdaki kutuplaşmayı derinleştiren adımlar atmaktan çekinmiyor.

İktidar bir taraftan sistematik bir şekilde 'millet iradesine kayyım' atarken, bir taraftan da Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu'nun tepesinde Demokles'in kılıcı gibi 'siyasi yasak' kılıcını sallandırıyor. "Bu yargısal bir süreç, iktidarla ne alakası var" diyenlere, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un açıklamalarını hatırlatalım. Bakan Tunç diyor ki: "Bugün siyaset yapanlar, aynı siyasete devam ederlerse onların sonu da eski genel başkan gibi olur."

Yani bakan Tunç açıkça demek istiyor ki 'Sizi de Kılıçdaroğlu gibi yargılayabiliriz.' Bu, bizzat bakan tarafından yargıyı yönlendirdiklerinin çok açık bir itirafıdır. Hiçbir demokratik ülkede, bir bakan kendini yargılama makamında göremez ama Türkiye'de görür