Seçimlere daha üç yıldan fazla bir süre olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın seçim kampanyasını bugünden başlatmasını görünce "Neden bu kadar erken başlattı" sorusu biraz izaha muhtaç hale geliyor.
AK Parti açısından bakıldığında, açıkçası erken kampanya çok da anlamsız görünmüyor. Zira ekonomide işler iyi gitmiyor, toplum nezdinde güvensizlik simgesi haline gelen TÜİK'e göre düşüş eğiliminde olmasına rağmen, emeklinin, dar gelirlinin, asgari ücretle geçinmek zorunda olan kesimlerin feryatları her geçen daha da yükseliyor.
Adaletsizliğin zirve yaptığı görüntüler, yolsuzluk algısının toplumsal vicdanda yaralar açması, Kartalkaya faciasında ağır bakanlık hatasına rağmen hesap verme konusunda bakanın adının bile anılmaması, liyakatsizliğin ve akraba kayırmacılığının neredeyse bir erdem haline gelmesi gibi hadiseler henüz bu tabloya dahil değil.
Ortada böylesine karamsar bir tablo varken, iktidar hiç erken seçim ister mi Elbette istemeyecektir.
Muhtemelen 2025 boyunca dar gelirlilere dönük tedbirler daha sertleşecek, 2026'da ise TÜİK'in maharetli kaleminin de yardımıyla enflasyon yüzde 20'lere düşünce 2027'de erken seçim planı devreye sokulacaktır. Eğer bu plan bir yol kazasına uğramazsa, kasada biriken paralar emekliye, asgari ücretliye dağıtılınca gelsin sandık, gelsin oylar
İktidar açısından en kazançlı sandık hesabının bu olduğunu anlamak için herhalde müneccim olmaya gerek yok.
Hal böyleyken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan neden bu kadar erken bir seçim kampanyası başlatmış olabilir
Açık söylemek gerekirse Erdoğan, yeni bir 31 Mart vakası daha yaşamak istemiyor. Zira AK Parti artık eski günlerde olduğu gibi, başarılı icraatlar yaparak toplum nezdinde itibar kazanma şansının neredeyse imkansıza yakın olduğunu da çok iyi biliyor.
Dolayısıyla Erdoğan, bugüne kadar ustalıkla uyguladığı gibi kitlesel motivasyonu, yarın seçim olacakmış gibi diri tutmaya çalışıyor. Çünkü muhalefetin muhtemel cumhurbaşkanı adaylarının gelişini görüyor ve oldukça tedirgin
Özellikle Ekrem İmamoğlu'nun son Çağlayan adliyesinde ifadeye gelişindeki gövde gösterisi sonrasında, cumhurbaşkanının İstanbul İl Kadın Kolları kongresinde yaptığı konuşmadaki şu sözleri bu tedirginliğin çok net bir göstergesi gibi sanki: "Türkiye'nin, dünyanın dört bir yanındaki yeminli düşmanları bunların en büyük destekçisidir. Hepsinin ortak hedefi iktidarı, yani bizi devirmek. İktidar değiştirip bizi yıkamadıkça aslında çirkefleşiyorlar. Sosyal medya gazıyla bindirilmiş kıtaların tezahüratları eşliğinde koltuk rüyası görenleri uyandırmak için en etkili ilaç sandıktır diyorlar."
Aslında AK Parti, yıllarca eleştirdiği 'tek parti' döneminin otokrat uygulamalarına bu kadar özenir hale gelmeseydi, hiçbir şekilde toplum nezdindeki itibarını kaybetmeyecek ve bu tür tedirginlikler yaşamayacaktı.