Türk Demokrasi Vakfı geçtiğimiz Pazartesi günü Meclis'te "Türkiye'de özgürlük üreten sistem nasıl inşa edilir" konulu bir toplantı düzenledi.
Vakıf Başkanı Baki Mert'in açış konuşmasıyla başlayan toplantıya Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk ile birlikte Gelecek Partisi Antalya Milletvekili Prof. Dr. Serap Yazıcı, DP İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın ile gazeteci, eski milletvekili Metin Işık ve ben de konuşmacı olarak katıldık.
Toplantıda Türkiye'deki demokrasi azlığının ve yargısal zaafların ağırlıklı olarak konuşulması, kuşkusuz demokrasiye katkı açısından son derece değerli bir çalışmaydı. Ancak bugün 'demokrasi krizi'nin tartışıldığı bir dünyada, bizim hala demokrasi azlığını ve yargının üzerindeki siyaset gölgesini tartışıyor olmamız, açıkçası trajik bir durum. Ama ne yapalım ki biz 'demokrasi rüştümüzü' henüz ispat edememiş bir milletiz
Sadece biz değil elbette, bütün bir Müslüman dünya olarak kendi halklarımızın anayasal güvencesini temin edecek bir hukuk devleti inşa edemedik.
Galiba esas itibariyle Müslüman ülkelerde demokrasinin neden bu kadar yavaş ilerlediğini, hatta kimi ülkelerde hiç ilerlemediğini, neden gerçek anlamda bir hukuk devletinin oluşamadığını anlayabilmek için öncelikle bu toplumlardaki zihniyet değişimine iyi bakmak gerekiyor.
Maalesef bu zihniyet değişimi sağlanamadığı için, demokratik toplum inşası da hep eksik kalmaktadır. Kanaatimce 2010'lardaki Arap Baharı'nın başarısızlıkla sonuçlanmasının temelinde de bu zihniyet eksikliği yatmaktadır. Kısacası bu toplumlarda kendi tarihini yazmaya muktedir yurttaşlar bütünü oluşturulamamıştır.
Daha açık ifade etmek gerekirse, Arap Baharı'nda meydanlara çıkan halkın, gerçek bir demokratik halk doğuramamış olmasıdır.
Günümüz Müslüman dünyasındaki demokrasi azlığı ve hukuk yoksunluğunu, yaşadığımız çağın sorunlarıyla yüzleşmeden çözmek pek mümkün gözükmüyor. Biliyoruz ki önümüzde modern zamanların getirdiği sorunlar ve talepler var. Ama Müslümanlar yaşadıkları çağın gerçekliği ile yüzleşmeyi göze alamadıkları için, sorunlarını hep ertelemek zorunda kalıyorlar.
Düşünün ki insanlar İslam ülkelerindeki özgürlük fukaralığını bizzat yaşamalarına rağmen, içine hapsoldukları bu despotik fotoğrafı kendilerine bile itiraf edemiyorlar. Doğal olarak öfkelerini Batı demokrasilerine yönelterek rahatlamayı tercih ediyorlar.
Açık yüreklilikle itiraf etmek gerekirse, Müslüman toplumlar olarak yüzyıllar boyunca kendi başımıza hukukun üstünlüğüne dayanan özgür ve adil bir yönetim modeli oluşturamadık. Oysa biliyoruz ki Kur'an'ın insanlara en önemli öğüdü adaletli olmaktır. Unutmayalım eğer Müslümanlar olarak, dinin bize vazettiği adaletli, merhametli ve hakkaniyetli insan olma prensiplerini içselleştiremezsek, kimse bize güven içinde yaşayabileceğimiz hazır bir