Müslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel!

Galiba Müslüman toplumların kaderi hiç değişmeyecek. İlk dönem Müslümanlarından bu yana, ilahi hitabın temel değer olarak vazettiği 'adalet' kavramı, en azından düşünsel anlamda hep ön planda olmuş ama hukuk kurumsallaşamadığı için ne yazık ki Müslümanlar gerçek anlamda bir adalet sistemi inşa edememişlerdir.

Farklı gerekçelerle bu duruma itiraz edilebilir elbette. Ama gerçek şu ki Müslümanların bütün tarihinde olduğu gibi, bugün de İslam ülkelerinin hiçbirinde dört başı mamur bir hukuk sistemi bulunmamaktadır.

Zaman değişmiş, nesiller değişmiş, insanlığın yaşadığı ortak tecrübeler sonucunda evrensel ölçekte geniş bir hukuk müktesebatı oluşmuştur.

Ancak bütün bu gelişmelere rağmen, Müslüman toplumlar kendileri bir hukuk sistemi geliştiremedikleri gibi, evrensel hukuk normlarına da uyum sağlayamamışlardır.

Maalesef Müslüman toplumlar, ezberlerinden bir türlü kurtulamadılar. Bugün bile hala "İslam'da adaletin en güzeli var, Batılı demokrasilerden adalet dilenmeye ihtiyacımız yok, bizim evrensel hukuk normlarına değil, İslam'ın hukukuna ihtiyacımız var" demeye devam ediyorlar.

İyi güzel de peki sonuç

Sonucu tarif etmek için, çok özel bir gayrete gerek yok, Müslüman ülkelerin bugünkü perişan haline bakmak yeterli olacaktır. Bu ülkelerin hiçbirinde hukuk ve adalet yok, liyakat-ehliyet yok, şeffaflık yok.

Ne var peki

Eleştirel düşünceyi, özgürlükleri, en doğal insani hakları baskılayan koyu bir otokrasi var ve bunun sonucu olarak da ekonomik sefalet var… Haliyle hukukun, özgürlüklerin olmadığı toplumlarda insanlar kendilerini güvende hissetmedikleri gibi, geleceğe umutla bakma duygularını da kaybederler.

Kabul edelim ki bu tabloyu görmezden gelerek, hala "İslam'da adaletin en güzeli var" ezberlerini tekrar edenlerin bir tek amacı olabilir, dini kullanarak bu dünyadaki saltanatlarını, iktidarlarını sonsuza dek sürdürmek…

Aslında Türkiye, ekonomik ve demokratik anlamda diğer Müslüman ülkelerden pozitif olarak ayrılması gereken bir ülke. Çünkü Türkiye hem hatırı sayılır bir demokratik tecrübeye hem de pozitif hukuk anlamında ciddi bir müktesebata sahip.

Zaman zaman eleştirsek de çok partili hayata geçildiği günden bu yana, yargıda önemli mesafeler alındığı muhakkak. Bu çerçevede, aynı zamanda yargının itibar kaybettiği gerçeğini de bir yere not etmek gerekiyor. Özellikle darbe dönemlerinde yargıda ciddi zaaflar yaşanmış, bu yüzde de adalete güven duygusu yara almıştır.

Ama hemen belirtmek gerekiyor ki hiçbir dönemde yargı, bugün olduğu kadar siyasetin yönlendirmesine açık hale gelmemişti.

Yargı üzerindeki siyaset gölgesi öyle bir noktaya gelmiş bulunuyor ki hukuken 'tedbir' olarak uygulanması gereken tutuklu yargılama fiilen cezalandırmaya dönüşmüş bulunuyor.

Talihsizliğe bakın ki Türkiye şu anda 'hukukun üstünlüğü' endeksinde Rusya ve Azerbaycan'ın bile gerisinde bulunuyor. Çükü iç hukukumuzun bir parçası haline getirdiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına meydan okuyoruz, Anayasa Mahkemesi'nin