Modern çağda şeriat hukuku uygulanabilin mi

Şeriat kavramını da fıkhı da 14 asır öncesinde dondurduğumuz için, bugünün insanına dinin mesajını iletmekte zorluk çekiyoruz.

Maalesef dinin asıllarını insanlara anlatmakla yükümlü olan hocaların ve bu alandaki bilim insanlarının önemli bir bölümü, yüzyıllar öncesinde kalan klasik usulün diliyle bir İslam anlatısı yapmaktadırlar.

Bu anlatım biçimi, her türlü yoruma ve değişime kapalıdır. Mesela fıkıhla ilgili bir mesele tartışılırken "bu konuda Kur'an'ın hükmü şudur, Hz. Peygamber bu olaya şöyle yaklaşmıştır. Bunun dışındaki yaklaşımlar İslam dışıdır" denilerek bütün kapılar kapatılır.

Evet Kur'an'ın hükmü elbette bağlayıcıdır. Ancak ayetin hangi şartlarda ve bağlamda geldiğine bakarak değerlendirmek daha sahih bir yaklaşımdır.

Ayrıca Hz. Peygamberin yaşadığı hayat içinde herhangi bir konuda sorulan sorulara verdiği cevapları ya da bir olayla ilgili söylediği sözleri o günün şartları içinde değerlendirmek bizi daha doğru sonuçlara götürür.

İşte Kur'an ve Sünnet fıkhını da fıkhın toplumla diyalektik ilişkisini dikkate alan ufku açık bir zihniyet ekseninde değerlendirmek gerekiyor.

Mesela Müslümanların ilk dönemindeki ticari ortaklıklarıyla ilgili fıkhın geliştirdiği "Mudarebe" sistemi, o günün şartlarında önemli bir çözümdü. Ama bugün artık 14 asır öncesinde yaşamıyoruz. Günümüzde ticari hayat çeşitlenmiş, yeni şirket modelleri ortaya çıkmış, bilişim teknolojisindeki devasa gelişmelerle birlikte küresel bir ekonomik sistem oluşmuş bulunuyor.

Herhalde böylesine bir değişim yüzyılında, ticari ilişkilerle ilgili usuller konusunda 14 asır öncesine dönerek, o günkü klasik fıkıh doktrinini bugüne aynen taşıyalım diyemeyiz.

Ayrıca çağın değişim ruhuna paralel olarak her gün farklı enstrümanlar kullanmak durumunda olan modern bir ekonominin ve toplumun yapı ve dinamikleri düşünüldüğünde, fıkhi metinlerin de toplumla kurulacak diyalektik ilişki çerçevesinde yeniden yorumlanma zarureti bulunmaktadır.

Aynı şekilde modern zamanlarda insan haklarında, özgürlüklerde, kadın ve çocuk haklarında, daha da önemlisi hukuk alanında ciddi bir zihniyet değişimi yaşanıyor. Hal böyleyken, klasik doktrini yaşadığımız çağın diliyle yeniden yorumlamadan, sadece geçmişin usullerine sadık kalarak, günümüzün daha da karmaşık hale gelen sorunlarına çözüm üretebilir miyiz

Özellikle ceza hukuku konusundaki ilk dönem uygulamalarına baktığımızda, çok daha farklı bir tablo ile karşı karşıya kalırız. Joseph Schacht'nin dile getirdiği şu örnekler dikkat çekicidir: "İlk halifeler, ceza hukuku alanında Kur'an'daki bulunmayan müeyyidelerin ötesine geçmişlerdir. Mesela, eski Arabistan'da yaygın bir nazım şekli olan ve rakip kabilelere yöneltilen hicivlerin yazarlarını kırbaçla dövme cezası bunlardandır. Zina fiili için bir ceza olarak Kur'an'da bulunmayan ve Yahudi hukukundan alındığı açıkça belli olan taşlayarak öldürmenin 'recm) kabul edilmesi de bu devre aittir." (İslam Hukukuna Giriş, s.36-37)

İşte bütün bunları yeniden düşünmek zorundayız.

Kur'an ve Sünnet fıkhının, modern zamanların insanına söyleyeceği bir sözünün olduğunu düşünüyorsak eğer, bugün hayatla bağları zayıflamış bulunan klasik doktrinin yarattığı tıkanmaları aşmak durumundayız. Bunun için de öncelikle yaşadığımız çağı doğru okumamız gerekiyor.

Bu konuda Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun ufuk açıcı yaklaşımının altını çizmekte yarar var: "insan hakları, Müslüman-zimmi ayrımı, kadının statüsü ve kamu hayatındaki kısıtlılığı, kadının şahitliği, temel hak ve özgürlüklerin sınırı ve korunması, darü'ül-İslam ve darü'l-harb ahkamı, ganimet, savaş esiri, hilafet, biat, ulü'l-emre itaat, velayet-i amme gibi konularda klasik fıkıh doktrininin kendi çağının gerçekleri içinde ürettiği bilgilerin bugün artık toplumsal karşılığından söz edilemez.. Bu fıkhi kuralları dinileştirerek korumaya almak çözüm olmadığı gibi doğru da değildir. Hatta bu yönde üretilen fıkha dolaylı bir mesnet olarak gösterilen nasların da lafzı ve zahiri yöntemle değil, amaca göre ve davranış ahlakı ekseninde yorumlanması gerekir." (İslam'ı Yeniden Düşünmek, s.136)