Makbul gazeteci olmanın ilk şartı itaatkar olmak mı

Bu ülkenin insanları olarak nefes almakta güçlük çektiğimiz son derece ağır ve tedirgin edici bir siyasal atmosferde yaşıyoruz.

Neredeyse 45 yıla yaklaşan bir süredir fiili olarak gazetecilik yapıyorum.12 Eylül darbesinde gazeteciydim, yine 28 Şubat postmodern darbe günlerinde de hem gazete yöneticiliği hem de yazarlık yaptım. O cunta günlerinde 28 Şubatçılara karşı çok sert manşetler attık, ben de çok ağır yazılar yazdım, yargılandım, cezalar aldım ve sonunda Yargıtay bozdu geçti... Ama o darbe şartlarında bile gözaltına alınma ve tutuklanma gibi bir hukuk ayıbına muhatap olmadım.

Oysa şimdi sıkıyönetim ve darbe şartlarında yaşamadığımız halde, Halk TV programcıları bir bilirkişinin haberini verdikleri için, yani sadece gazetecilik yaptıkları için apar topar gözaltına alınıyorlar, yayın yönetmeni Suat Toktaş ise tutuklanıyor. O Suat Toktaş ki hiçbir zaman ideolojik yaklaşımlara prim vermemiş, düzgün ve başarılı bir gazetecidir.

Bütün demokratik dünyada gazetecilerin işi haber vermektir, yorum yapmaktır. Eğer haberlerinde kişi haklarını ihlal eden bir unsur varsa, yasalara göre ifadesi alınır ve son kararı yargı verir. Hukuka vakıf olan herkes bilir ki; haber yaptı diye bir gazeteci gözaltına alınıp tutuklanmaz. Çünkü demokrasilerde, özgürce haber yapıp toplumu bilgilendirmek anayasal bir haktır.

Bir hukuk devletinde, eğer delillerin karartılması ya da kaçma şüphesi varsa tutuklama söz konusu olabilir. Oysa yaşanan son olaydaki 'delil' haberdir, haber de televizyonda açıkça verildiğine göre karartılacak bir delil yok demektir. Ayrıca haber vermek suç değildir. Eğer habere konu olan kişi, kendisiyle yapılan konuşmanın izinsiz yayınlandığını söylüyorsa bu kabahati düzeltmenin yolu yasal sürecin işletilmesidir. Ama bu hiçbir zaman, gazetecileri azılı bir suçlu gibi gözaltına alıp tutuklamayı gerektirecek bir durum asla değildir.

Ama Adalet Bakanımız, gazetecilerin tutuklanmasını pek önemsemiyor. Muhtemelen gazetecilik mesleğini gazetecilerden çok daha iyi bildiğine inanıyor olmalı ki, bu konuda çok veciz açıklamalarda bulunuyor: "Gazetecilik faaliyeti ile kimse gözaltına alınmaz. Ama gazeteciler de dokunulmaz değildir, bir suç işlendiğinde savcılık devreye girer. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma var. Bilirkişi ile yapılan bir telefon görüşmesi var. Karşı tarafı görüşmesini izin almadan yayınlarsanız suç olur."

Her vesileyle yargıya kimsenin talimat veremeyeceğini belirten Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ne hikmetse gazetecilerin haber vermesinin suç olduğuna inanıyor ve bir bakıma da savcılığa telkinde bulunuyor.

Oysa anayasal demokrasilerde herkes gibi Adalet Bakanı da yargıya talimat veremez, dahası kimin suç işleyip işlemediğine karar vermek gibi bir yetkisi de yoktur.

Madem Adalet Bakanı 'suç' tarifi konusunda kendisini yetkili görüyor, o zaman makbul gazeteci olmanın kaç şartı vardır açıklasın ki; gazeteciler de kendilerini iktidarın gazabından koruyabilsinler. Mesela suç teşkil edebilecek haberlerin en azından şifrelerini vererek medyaya yol gösterebilirse, vatanın selameti ve de gazetecilerin kendilerini güvende hissetmeleri için hayırlı bir iş yapmış olur