Adalet için erdemli krallar peşinde mi koşalım

Kur'an'ın en temel önerilerinden birisi adalettir, bu yüzden de bütün Müslüman toplumların dini ve kültürel hafızası adalet konusunda geniş bir müktesebata sahiptir. Bu konuda pek çok fıkıh alimi, İslam siyaset kültürüne vakıf bilim insanları, klasik siyasetname yazarları, kelamcılar adalet konusunda akademik niteliğe sahip eserler ortaya koymuşlar, öneriler sunmuşlardır.

Kuşkusuz sadece İslam dünyasında değil, Batı dünyasında da Ortaçağ dahil farklı dönemlerde, hukukçular, filozoflar, siyaset bilimciler 'adalet' kavramı üzerine kapsamlı araştırmalar yapmışlar ve değerli eserler vermişlerdir.

Henüz demokrasi düşüncesinin olgunlaşmadığı, Ortaçağ döneminin şekillendirdiği devlet modellerinde adaletin sağlanması genellikle krallar, halifeler ve sultanlar üzerinden tarif edilmiş ve anlamlandırılmıştır. Patricia springborg, "Batı Cumhuriyetçiliği ve Şark Hükümdarı" adlı eserinde, bilge kralların despotizmden uzak durduklarına işaret eden Gazali'nin şu sözlerini aktarır: "Çünkü (bilge krallar) halkın, tiranlık ve adaletsizlik ile istikrarı sağlayamayacağından, şehirlerin ve geniş bölgelerin yıkıma uğrayacağından, insanların kaçıp başka bir krallığa sığınacağından ve maddi refah enkaza dönüşeceğinden, krallığın çöküşe sürükleneceğinden, gelirlerin azalacağından, hazinenin boşalacağından ve halkın rızık kaynağının kuruyacağından korkuyorlardı. Halk tiran bir kralı asla sevmez ve ona yalnızca beddua okur." (s.300)

Aynı şekilde Maverdi de "erdemli kral"ı tarif ederken yönettiklerini unutmaması gerektiğinin altını çizer. "Çünkü Allah 'kendi yarattıklarına (halkına) karşı merhametli ve adil olarak nitelendiriyor.' O halde olgun bir yöneticinin de halkına karşı adil ve merhametli olması gerekir." (Arap Ahlaki Aklı, s.298)

Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki Batı'da Rönesans ve Aydınlanma ile başlayan süreç, nihai olarak demokrasiyi ve doğal olarak da 'hukuk devleti' anlayışını getirirken, ne yazık ki İslam dünyası 'hukuk devleti' kavramıyla çok geç tanışmıştır, dahası bugün bile İslam ülkelerinin henüz gerçek anlamda bir hukuk devletiyle tanıştığını söylemek mümkün değildir.

Aslında bütün Ortaçağ boyunca Batı'da ve İslam dünyasında, adaletin tesisi iyi huylu bilge krallardan beklenmiştir. Bu da son derece doğal, zira henüz kurumsal manada bir 'hukuk devleti' mantığı oluşmamıştı. Ve doğal olarak toplumlar adaleti krallardan, sultanlardan beklemek durumundaydılar.

Artık Ortaçağ'da yaşamıyoruz, dolayısıyla adaletin sağlanmasını kralların, sultanların ve de günümüzün yöneticilerinin merhametine emanet edemeyiz. Çünkü evrensel hukuk normları temeline dayalı çağdaş demokratik toplumlarda, hukukun üstünlüğü esastır ve adaletin sağlanması için kurumsal hukuk mekanizmaları oluşmuştur.