"Neyzenler Kutbu"nun Ney'i sustu

Türk musikisinin efsane ismi, "Neyzenler Kutbu" olarak tanınan dünya çapındaki sanatkârımız Niyazi Sayın ebedî âleme uğurlandı.

Musikimizin ender yetişen dehalarından biri olan ve sanat dünyamızda "Neyzenler Kutbu" olarak kabul edilen Niyazi Sayın, 98 yaşına İstanbul'da vefat etti. Niyazi Sayın'ın vefatı, başta musiki dünyası olmak sanat camiasını ve sevenlerini hüzünlendirdi. Sanatkârımız, cuma günü Üsküdar Valide-i Cedid Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Üsküdar'da Sandıkçı Şeyh Ethem Baba Tekkesi'nde dua ve gözyaşları arasında toprağa verildi. Cenaze namazı ve defin merasimine kültür sanat dünyasından birçok isim katıldı.

ÜSKÜDAR'DA BİR ÇAĞLAYAN

İstanbul camileri, çeşmeleri, medreseleri, sebilleri, kuş evleri, sadaka taşları ve diğer tarihî eserleriyle olduğu kadar, hazine kadar değerli olan vefat etmiş veya yaşayan üstatlarıyla, sanatkârlarıyla, abide şahsiyetleriyle de sevilir. Mahalleler, semtler, şehirler büyük ölçüde mümtaz sakinleriyle bilinir ve tanınır. Mesela Beylerbeyi benim için Münevver Ayaşlı'dır, Fatih Sâmiha Ayverdi'dir. Üsküdar deyince Mustafa Düzgünman'ı, Ahmed Yüksel Özemre'yi ve Niyazi Sayın'ı hatırlarım. Bu şahsiyetler, selefleri ve halefleriyle birlikte "Üsküdar Yârân"ıdır. İşte semtin o müstesna simalarından biri de şüphesiz ki kıymetli sanatkârımız, neyzen Niyazi Sayın'dı.

Yıllar önce ESKADER olarak Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi'nde üstada takdim ettiğimiz plâketin ödül gecesinde buluşmuş, hasret gidermiştik. O gece çevresinde bir sevgi halesi oluşmuştu. Sonra Üsküdar Belediyesi onun için İslam Araştırmaları Merkezi bahçesinde bir gece tertip etmişti. Niyazi Sayın'ın da iştirak ettiği gecenin sunucusu İncilâ Bertuğ'du. Dia gösterisini ise Fikret Bertuğ yapmıştı. Merhum Selahattin İçli, rahmetli Turgut Cansever, Sadettin Ökten, Hikmet Barutçugil, Mehmet Güntekin, Mustafa Fayda, Muhittin Serin, Sadretin Özçimi, Mehmet Âkif Aydın ve Ahmet Şahin geceye iştirak edenler arasındaydı. Bu programdan sonra Zeytinburnu Belediyesi de uzun süre devam ettirdiğim "Zeytinburnu'nun Ebedî Sakinleri" toplantılarının birini Tamburî Cemil'e ayırmıştı. O nezih gecede sanat dünyamızın yıldızları bir araya gelmişti. Niyazi Sayın, Necdet Yaşar, Uğur Derman, Aydın Yüksel ve diğer üstatlar... Kültür sanat dünyamızın yaşayan diğer şahsiyetlerine verildiği gibi Niyazi Sayın da Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür Sanat Ödülü'ne layık görülmüştü. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, hasta olduğu zaman da sanatkârımızı ziyaret etmişti. Ben de Üsküdar'da son yıllarını geçirdiği tekkede kendisini ziyaret etmiştim. Bir süre sohbet etmiştik. Mütebessim, kalender, çelebi adamdı ve dostlarına misafirperverliği olağanüstüydü.

MÜKEMMEL BİR HEZARFEN

Niyazi Sayın bir 'ney efsanesi' olarak bilinirdi ama o aynı zamanda bir 'musıki dehası'ydı, müziğimizin birçok meselesini bilir, fikrini söylerdi. Mustafa Düzgünman gibi ebru üstadıydı. Asude geçirdiği hayatı bin bir güzellikle doluydu; bereketli ömründe sanatın şahikasına erişmişti. Bulunduğu mekânlar bir şölene dönüşmüştür her zaman. Niyazi Sayın kelimenin tam manasıyla bir 'hezarfen'di, yani bin hünerliydi. Birçok sanat dalını en iyi, en mükemmel şekilde icra etmiş bir İstanbul beyefendisi olarak hafızalarda kaldı, gönüllere yerleşti. Ebru sanatkârı, fotoğraf ustası, tesbih sanatkârı, sedef kakmacı, elektronikçi, tornacı, gülcü, balıkçı ve yemek ustasıydı. Merhum şairimiz Memduh Cumhur bir toplantıda bize anlatmıştı. Bir gün Memduh Cumhur, Yılmaz Kafadar ve Ahmed Yüksel Özemre ile birlikte Niyazi Sayın'a yemeğe giderler. Nefis bir ciğer yemeği yapmıştır neyzenimiz. Üç misafir de buna şaşırınca Niyazi Sayın dostlarına tebessüm edip şöyle der: "Benim ciğer ustalığım ney ustalığımdan razıdır."

BİNBİR HÜNER SAHİBİ

Niyazi Sayın kuşçuydu, kuş beslerdi, ağaç işlerinden iyi anlardı. Kilim dokumacılığına ziyadesiyle meraklıydı. Ve tabii ki fevkalâde bir neyzendi. Ney'i en iyi üfleyen olmakla birlikte imal de etmiştir yıllar boyu. Bir ömür boyu iskân ettiği eski evi, birçok sanatın icra edildiği geniş bir atölye olarak hizmet vermiştir. Bir sergi, bir müze, bir kabul ve bir teşhir yeri olmuştur. Bir sanat merkezi vazifesi gören bu mekân, ebru, tesbih ve musiki odalarının bulunduğu bir saz ve söz bahçesi gibi görülmüştür. O güzel evde, kelam ehli ve kalem erbabı buluşmuş, huzur sohbetlerinde bulunmuş, tatlı kelamlar ederek koyu muhabbetlerde bulunmuşlardı. Sayın'ın bu çok yönlülüğünü, merhum Necmeddin Okyay'a çok benzetirim. O da bin bir hüner sahibiydi.

NEY: RUHUN SESİ, KALBİN NEFESİ

Her sazın bizim musiki tarihimizde farklı ve özel bir yeri vardır, amenna! Ama ney'in değeri çok farklı ve üstündür. O âdeta Mevlâna'nın şahsiyetiyle, ulvi Mevlevîlik tarikatıyla özdeşmiş özge bir saz'a bürünmüştür. Sazdan öte ruhların sesi, kalplerin nefesi olmuştur. Ney, bezm-i elestten kopuşun simgesi, ayrılık acısının terennümü, hicranın iniltisi, melalin aksidir. Firakların vuslatlara, teessürlerin sevinçlere, kederlerin hüzünlere karıldığı benzersiz, nefesli ve kutlu bir vasıtadır ney. Nefsin terbiye edildiği bu mistik sazın dev sanatkârı Niyazi Sayın'ı, dostları, talebeleri ve kültür sanat camiası çok seviyordu. Onu ziyaret etmek, onunla birlikte olmak ahbabına bir şifa gibi iyi gelirdi. Bulunduğu iklimde manevi bir sürurun hâkim olması asla tesadüfi değildi. Zira o aşk, şevk adamıydı.

EZANLA BAŞLAYAN DİRİLİŞ

Rumelili bir aileden gelen ve "Hürriyet Kahramanı" olarak bilinen Resneli Niyazi Bey'in akrabası olan Niyazi Sayın, doğma büyüme İstanbulluydu. 12 Şubat 1927 tarihinde Üsküdar'da doğdu. Üsküdar'da yetişti, evdeki gramofon, tambur ve kemençe nağmeleri arasında büyüdü. Tamburî Cemil Bey'i dinleyerek musiki dünyasını zenginleştirdi, ney'in yanı sıra ebruyla da ciddi olarak meşgul oldu. Çocukluğunda resim yapan, ağaçları oyarak küçük heykeller üreten sanatkârımız, 1947 yılında dinlediği muhteşem bir ezanla sarsılır. Ebrunun son büyük üstatlarından Mustafa Düzgünman'ın okuduğu Ezan-ı Muhammedî, ruhunda büyük dalgalanmalar meydana getirmiştir. O günden sonra ebrunun dahi üstadı, attar Mustafa Düzgünman'la dostluğunu arttıran Niyazi Sayın, sazın hasını, sözün güzelini bilen ve dinleyen bir meclise dâhil olmuştur artık. Tasavvufu önce tadar, sonra da zerre zerre bünyesinde yaşamaya başlar. Bir süre sonra Mustafa Düzgünman'ın Üsküdar'daki meşhur attar dükkânında çalışmaya başlar. Böylece üstadıyla daha fazla birlikte olur ve kendisinden daha çok istifade etme imkânı bulur.

İlk ney'i 4 Mart 1948 tarihinde Bâyezid semtinden satın alan ve Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Abdülbaki Dede'nin oğlu Neyzen Gavsi Baykara'nın 31 Aralık 1948 tarihinde başlangıç dersine oturan Niyazi Sayın, günümüzde ney üfleyen pek çok sanatçının da ilk hocasıdır. "Emin Dede'nin talebesi olan meşhur neyzen Halil Dikmen'in aziz talebesi olan Niyazi Sayın, 21 Ocak 1949 tarihinde bu hocadan ilk dersi alır. Kasımpaşa'da askerlik yaptığı sırada geceleri, Belediye Konservatuvarı'na devam eder, sanatı hiç ihmal etmez.

CEMİL BEY'İN EVİNİN ÖNÜ...

Gönlünü sanatın büyülü havasına kaptıran Niyazi Sayın'ı 1950'den sonra Üsküdar Musiki Cemiyeti'nin icra heyetinde görüyoruz. Cemiyet, zamanla radyoda konser verme imkânı bulur. Ve neyzenimiz, eski tabirle "ilk neşriyatı"nı Süleyman Erguner, Hurşit Ungay ve Kemal Batanay'la birlikte 12 Mayıs 1953 tarihinde yapar. İstanbul Radyosu'nun o devirdeki müdürü Dr. Nevzat Atlığ'dan davet alır. Radyonun kadrolu mensubudur artık. Birkaç yıl sonra Münir Nureddin Selçuk'un arzusu üzerine istifa ederek Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti'nde görev alır. Sanatkârımız, 13 yıl sonra İstanbul Radyosu'na "neyzen" olarak döner. Üniversitelerde hocalık yapar ve talebe yetiştirir. Amerika'ya gider ve Washington Seattle Üniversitesi'nde Tamburî Necdet Yaşar'la birlikte ders ve konser verir. Doğduğu semtten kopmayan Niyazi Bey vefalıdır, toprağına, mekânına ve hatıralarına sıkı sıkıya bağlıdır. Doğancılar'daki evinden uzun süre ayrılmamıştır. Kadirbilirdir, hocalarını hiç unutmamış, candan dostlarını ise bırakmamıştır. 1950'lerde Tamburi Cemil Bey'in Aksaray'daki evinin önünden tesadüfen geçerken binanın yıktırıldığını görür. Bu duruma çok üzülür, kederlenir, hüzünlenir. Çocukluğunu hatırlar o an. Evdeyken dinlediği tambur ve kemençe sesi, köklü biçimde yüreğinde yer etmiştir zira. Bu tarihî evin tamamen yok olmasına gönlü razı olmaz. Hiç olmazsa bir kaç parçasını kurtarmak ister. Evin kapısını, kapı tokmaklarını, pencere kafesini satın alıp kurtarır. Daha sonra evin kapısını kadim dostu Tamburî Necdet Yaşar'a hediye eder, pencere kafesi ve kapı tokmaklarını evinde uzun yıllar sergiler.