İnsanlığın Merhamet Dünyası Uyandı

Gazze'de katil İsrail'in yaptığı soykırım, insanlığın merhamet duygusunu uyandırdı. Sumud Filosu'ndan sonra Özgürlük Filosu yolda.

İnsanlık nihayet uyandı. Siyonist İsrail'in zulmüne ses seda çıkarmayanlara rağmen, insanların yüreklerinde taşıdıkları vicdan ve merhamet duyguları nihayet uyandı. Her yerde tepkiler gösteriliyor, her ülkede protestolar yapılıyor. Şüphesiz bu soylu insani tavır, sevindiricidir ve zalimlere "dur" diyebilenlerin seslerinin yükselişi umut vericidir. Ma'şeri vicdandaki bu cesur yüreğe ihtiyacımız var.

KIYAMETE KADAR KİNLİLER

Tam iki senedir katliam devam ediyor. Çoluk çocuk demeden, cami kilise ayırım yapmadan vahşetine devam eden İsrail, Gazze'de ayakta duran bütün binaları yerle bir etmenin sadistçe zevkini yaşıyor. Asker görünümlü robot İsrailliler, bozuk ruh hâlleriyle Gazze'de hareket eden herkese, her şeye saldırdılar. Bundan sadece masum Filistin halkı değil hayvanlar da nasibini aldı. Bu şeneatleri fütursuzca işleyen İsrail'e kinimiz kıyamete kadar sürecek! Bu ortak öfkede din ayırımı yok. İnsanlığın kötülüğe karşı kolektif tavrı gelişti, büyümeye devam ediyor. İsrail bütün dünyada yokluğa, yalnızlığa mahkûm edilecek. Ticaret yolları kesilecek. Ona olan ambargolar ise inşallah kıyamete kadar sürecek. Zira insanlığın bugüne kadar gördüğü en büyük katliamlardan birine şahit olduk. Netanyahu kâfiri, Hitler'i mumla arattı. Âkif'imizin dediği gibi sadece "Vahşetler denk!"

GELECEK NESİLLERE AKTARACAĞIZ

Radyolar ve televizyonlar haber bültenlerini verirken "Katil İsrail" diye başlıyor. Bir sıfat bir caniye ancak bu kadar yakışır. Ben 'devlet' diyemiyorum, dememek lazım. Bence "İsrail Terör Örgütü" en doğrusu. Bu tanım, azgın Siyonistleri tam olarak tarif ediyor. Lanetlenmiş örgütlerin sonuncusu ve en barbarı İsrail Terör Örgütü… Başta Türkiye, ABD, Mısır, Katar, Pakistan ve diğer ülkelerin katkılarıyla barış anlaşmasına doğru gidiliyor. İnşallah bebeklerin ve çocukların kanını akıtan İsrail Terör Örgütü dizginlenir. Ancak sanılmasın ki bu katliamcılar sürüsü duracak. Onlar durmayacak biz de durmayacağız. Yaptıkları rezilliği gelecek nesillere anlatacağız. Yazılarımızla, hikâyelerimizle, romanlarımızla, filmlerimizle, müziklerimizle, resimlerimizle, velhâsıl kültür sanat alanındaki bütün alanlarda İsrail'in ne kadar iğrenç, zalim, ruhsuz, sapık olduğunu anlatacağız. İnsanlık haysiyeti, İsrail'i, Siyonizm'i ve bu alçakları destekleyen bütün güçleri Allah'ın izniyle yenecek. Buna inanıyorum.

ZİYA ŞAKİR'İN KÜLLİYATI

Ziya Şakir'in bütün eserlerini kültür hayatımıza kazandıran Akıl Fikir Yayınları, yazarın Hilal ve Zambak ile Beyaz Kelebek isimli kitaplarını da neşretti. Ziya Şakir'in bilinmeyen Beyaz Kelebek romanını yayıma hazırlayan Dr. Okan Özkara. Hilal ve Zambak romanının tanıtımında önemli bir hususa temas ediliyor. Şöyle ki: "Tarihimizi seviyor ve daha fazla nüfuz etmek istiyorsanız, Hilal ve Zambak zevkle okuyacağınız harika bir macera… Hilal Osmanlı'nın ve İslam'ın, zambak ise Fransa'nın sembolüdür. Şarlken ile 1525'de yaptığı Pavye Savaşı'nda yenilerek esir düşen Fransa Kralı Fransuva'nın ve annesinin Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım talebi etrafında gelişen olaylar, dönemin Osmanlı dış ilişkilerine ve Avrupa'da yaşanan din, siyaset ve sosyal hayatına ışık tutmaktadır." Roman, 1930'lardan 1960'lara kadar Türkiye'de en çok okunan yazarlardan biri olan Ziya Şakir tarafından 1934-1935 yıllarında kaleme alınmış ve yayımlandığı Son Posta gazetesinde tefrika edilirken büyük ilgi görmüştür. Merhum Ziya Şakir, üretken, verimli bir yazar. Çok farklı alanlarda kıymetli eserlere imza atmış. Bugüne kadar bu yazarımızla hiç tanışmamış olanlara tavsiye ediyorum. Bir eserini alıp okusunlar. İnanıyorum ki memnun kalacak ve diğer kitaplarına yöneleceklerdir.

EYÜPSULTAN GÜZELLİĞİ

Bizim 17 yıldan beri İstanbul ve çevresinde devam eden "Yazı Editörlük ve Medya Kursu"muz şükürler olsun ki, bazı kıymetli genç yazarların ortaya çıkmasına ve tanınmasına vesile oldu. Teşviklerimizle kaleme sarılan genç şair ve yazarlarımız, kitaplarını yayımlamaya devam ediyor. Bunlar arasında temayüz eden hanım yazarlarımızdan biri de Hülya Günay. Hülya Hanım okumayı ve yazmayı önemsiyor ve bu yolda sağlam bir şekilde ilerliyor. Başta Şehir ve Kültür olmak üzere bazı dergilere, gazetelere düzenli olarak yazılar yazıyor. Ağaçların Gölgesinde ilk kitabıydı. Onu Milat okuyucularına tanıtmıştım. Şimdi iki eseri birden vitrinleri süslemeye başladı. İlki İstanbul Zamanın ve Tutkunun Şehri adını taşıyor. Furkan-Merve Kuluşaklı'nın "Kızkulesi"ni resmeden kapak tasarımıyla okuyuculara tebessüm eden kitapta Haliç, Balat, Zeyrek, Fatih, Kıztaşı, Vefa, Bayezid, Eminönü, Yedikule, Eyüpsultan, Çatalca, Şile, Kuzguncuk ve daha birçok semte dair değerli, özlü yazılar var. Bu semtlerdeki camiler, çeşmeler, türbeler, çarşılar güzel bir üslup ile anlatılıyor. Anlatılan yerlerde yaşanmış hikâyeler, nakledilmiş menkıbeler bize semtlerimiz yani İstanbul'umuzu daha çok sevdiriyor. İki yıldan beri gerek "Eyüpsultan'ın Ebedî Sakinleri" gerekse "Fatih'in Ebedî Sakinleri" toplantılarımız dolayısıyla İstanbul'umuzu âdeta yeniden keşfediyoruz. Toplantılardan önce büyüklerimizin türbelerini, kabirlerini ziyaret ediyoruz. Manevi bir ummana dalmanın lezzetini yaşıyoruz. Zor, yorucu ama gerekli ve huzurlu bir irfan yolculuğudur bu. Bazı dar görüşlülerin havsalası bunu almıyor. "Mezarlıkları gezmenin ne anlamı var" diyorlar. Hâlbuki biz Yahya Kemal üstadımızın dediği gibi "Ölülerimizle yaşarız." Ve esasen Peygamber Efendimizin tavsiyesi üzerine kabristanları, mezarlıkları, hazireleri aşk ve şevkle ziyaret ediyor, sevdiklerimizin ruhlarına manevi hediyelerini gönderiyoruz. İşte Hülya Günay kardeşimiz kitabında bu konuya da temas ediyor ve diyor ki: "Osmanlı Devleti'nde Eyüp bölgesinde gömülmek ayrı bir şerefti. Peygamber Efendimize ev sahipliği yapmış Eyüp Sultan Hazretlerine komşu olabilmek, onun etrafına defnedilme arzusunu doğurmuştur. Eyüp Sultan hazretlerinin manevi varlığı bölgeye ilgiyi artırmış ve Eyüp bölgesinin mezarlık şehri olmasının en önemli etkeni olmuştur."

SEVİMLİ MARTILAR

İnanıyorum ki İstanbul'a hayran olanlar, bu kitabı severek okuyacaklardır. Zira şehrin günlük telaşı içinde hassas bir yüreğin idrakinden ve zihninden süzülen mühim ayrıntıları keşfedeceklerdir. Hülya Günay, İstanbullularla âdeta bir ruh akrabalığı kuran martılar için "İstanbul'un beyaz süsü" diyor ve ekliyor: "Dünyanın her yerinde balık ile beslenen martılar, Türkiye'ye özgü simit ile de beslenirler. İstanbul'da çay, simit, vapur üçlemesinin olmazsa olmazı martıdır. İskeleden ayrılırken vapur düdüğünün sesi ile yarışan martı korosu, vapurdakilerin teveccühlerinin farkında olmalı ki tüm hünerlerini gösterirler. Arada parmaklarını kaptıranlar olur, martılara simit atmak bir seremoni hâline gelmiştir."

SIMSICAK BİR MERHABA

Gazete ve dergilerde yapılan bütün röportajlar kitaplaşmalı mı Belki hepsi için bu denemez ama güncelliği kaybolmayan, kültür sanat ağırlıklı konuşmalar bence mutlaka kitaba dönüştürülmeli ve gelecek nesillere emanet edilmelidir. Zira kitaba girmeyen mülakat, tamamen kaybolmasa da zor bulunuyor. Hakikaten erişilmesi güçtür. Binlerce gazete ve dergi arasında arayıp bulmak kolay olmasa gerek. Bu bakımdan röportaj kitaplarını seviyor, destekliyorum. Hülya Günay da muhtelif alanlarda çalışmaları olan bazı yazar, sanatçı ve düşünce insanlarıyla yaptığı, gazete ve dergilerde yayımladığı önemli röportajlarını bir araya getirdi ve neşretti. Bence çok iyi yaptı. Kitabın ismine ilham veren, merhum Fethi Gemuhluoğlu büyüğümüzün "Sıcak, sımsıcak merhabası" karşılıyor okuyucuyu. Ardından röportajlar başlıyor. Sorular önemli, cevaplar kıymetli. Ortaya bir fikir sofrası kurulmuş, nasibi olan oturuyor, okuyor ve istifade ediyor. Peki kimlerle yapılmış bu konuşmalar Her biri kendi alanında birer başarı hikâyesi yazmış olan kültür sanat insanlarıyla, münevverlerle… Her biri hakkında birkaç satır yazılabilir ama yerimiz malum. En azından bu kitapta uzmanlık alanlarıyla ilgili olarak kendilerine yöneltilen suallere karşılık veren aşina isimleri tanıyalım, meraklısı zaten kitabı arayıp bulacak, tamamını okuyacaktır. İşte Sımsıcak Bir Merhaba'da yer alanlar: Ali Erkan Kavaklı, Elif Ömürlü Uyar, Emine Beder, merhum Ersin Nazif Gürdoğan, Fatma Turan, Fatma Turan, H. Ömer Özden, Hasan Basri Bilgin, Hıdır Yıldırım, İsmail Bingöl, Leylâ İpekçi, Mehmet Kâmil Berse, Mehmet Nuri Yardım, Mete Yurdaün, Muin N. Eriş, Nevin Karaca, Nilgün Canel, Selahattin Öztürk, Turan M. Türkmenoğlu ve Zafer Bilgi.

ŞİİR SULTANDIR

Geriden Gelen Atlı Harun Yöndem'in yeni şiir kitabı. Harun Bey'in çok iyi bir spiker ve sunucu olduğunu herkes bilir ama çok kişi şairliğinin farkında değil. Esasen Harun Bey de gerçek bir şair olarak bu yönünü fazla öne çıkarmamıştır. Genelde programlarda başka şairlerin şiirlerini mükemmel biçimde seslendirmiştir. Ama başkaları da Yöndem'in bu şiirlerine dikkat çekmeli. Mesela "Karda İstanbul"da şu mısralara imza atıyor sanatçımız: "Ne olur yine yağ, çok çok yağ kar/Her yağışında değişsin manzaralar/Ak pürçekler taksın kadim semtlerin/Beykoz'un, Üsküdar'ın, Sarıyer'in/Adalar'ın, Boğaziçi'nin, Haliç'in/Kıskansın seni tüm kentler, ülkeler, diyarlar…" "Şairlerle İstanbul Destanı" çok özel, farklı ve etkileyici bir şiir. Hakikaten özge bir destan: "Ne diyeyim sana İstanbul/Hâlâ altın ki taşın, toprağın/Çekiyorsun insanları bağrına/Renk renk, cins cins, boy boy/İster güneyden, ister doğudan, hatta uzakdoğudan/Kuzeyden, batıdan, uzakgüneyden, Afrika'dan/Bitmesin hiç ekmeğin, himetin, hikmetin/Korusun seni Yaradan!" "Boğaz Güzellemesi"ni okumalısınız ama "Haliç'te Akşam" da bir başkadır: "Eyüp öksüz derdi eski şairler/Yamaçlara sıralanmış kabirler/Toprakta ölüler, üstte diriler/Dünya Fani diye sesleniyordu." Şairin "Yeşilçam Hatırası" sinemamızın serencamı, yani bizim ortak hikâyemiz. "Ağrı Eteklerinde", bana Ahmet Muhip Dıranas'ın "Ağrı" şiirini hatırlattı. "Yetmiş Yaş Şiiri" ise Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Otuz Beş Yaş"ına naziredir. O ilhamla yazılmış düşündürücü ve sarsıcı mısralar… Son kıtasını okuyalım: "Mademki canlıyız, sonumuz belli,/O son var ya o son, mutlak olacak./Nerde, nasıl, ne zaman, bilinmez./Kesin olan saltanat var son demde,/Önce tahtta, sonra eller üstünde." Eserdeki "İskeçe Camileri"ni çok sevecek hatta ezberleyeceksiniz. Ama "Taşlama" bence edebiyat tarihine geçen bir mizah şaheseri. 15 Temmuz Darbesi'ni yapmaya çalışan hain FETÖ çetesine atılmış şiddetli bir Osmanlı tokadıdır "Taşlama". O ihanet gecesinde ve sonrasında birçok şair geçinen zevat 'dilini yutarken' Harun Yöndem medeni duruşu ve Müslüman Türk aydını şuuruyla kaleme sarılıp bu eseri edebiyatımıza kazandırdı. Şiir uzun ilk kıtası şöyle: "Kalkışmacı şabalak/Ne halt ettin sen şimdi/Aklını mı yemiştin/En şapşalınız kimdi" Ve son kıtayla taçlandıralım: Sana de diyeyim şimdi/Belana dolaşasın/Ettiğin kötülükler/Dönüp sana bulaşsın." Ey 15 Temmuz Destanımız için hâlâ iki mısra yazamamış olan âcizler, gafiller, korkaklar, müteşairler! Uyanın! Uyanmayacaksanız bari utanın!