Kürtler ne istiyor1

Genel Başkanlığını yaptığım Demokrasi ve Birlik Derneği (DEMBİR-DER), 13 Kasım 2022'de Ankara'da "Kürtler ne istiyor" başlıklı bir sempozyum düzenlemişti.

HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, AK Parti MKYK üyesi Orhan Miroğlu ve Ömer Vehbi Hatipoğlu gibi birbirinden değerli konuşmacıların katıldığı sempozyumda geniş kapsamlı bir açılış konuşması yapmıştım.

İzninizle tam da vakti olduğu için o konuşmamın bazı bölümlerini bilginize ve takdirlerinize sunmak isterim.


ZİHNİ VE PSİKOLOJİK BARİYERLERİ AŞMA VAKTİDİR

Kürtler kimdir, ne istiyorlar sorusuna cevap verirken biliyorum ki önümüzde ciddi manada zihni ve psikolojik bariyerler var.

Bu bariyerler sadece devlet katından veya Türk toplumundan kaynaklı bariyerler değildir. Aynı zamanda Kürtler adına sözde hareket ettiğini söyleyen çevrelerden de kaynaklı bariyerlerdir. Özellikle sözde Kürtlük iddiasında bulunan çevrelerin kendilerine tabi olmayan Kürtler tarafından bu tür meselelerin konuşulmasından duydukları rahatsızlık, dahası bu tür toplantılara katılanları dahi fişleyen faşizan ve baskıcı tutumları, ciddi bir bariyer oluşturmaktadır. Onlar istiyorlar ki Kürtler adına kendilerinden başka kimse konuşmasın, Kürtlerin taleplerinin sözcülüğünü de kimse yapmasın. Bu vesileyle kendilerini Kürtlüğün onay mercii ve Kürtlerin de sahibi olarak gören çevrelerin bu anlayışlarını kınadığımızı önemle vurgulamak isterim.

İşin bir diğer boyutu da şu: Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden terör örgütünün Türkiye kamuoyunda yol açtığı zihni ve psikolojik bariyerler, ne yazık ki Kürtlerle ilgili konuları açıklıkla konuşmamızı bir biçimde güçleştiriyor.

Oysa bizler, bu ülkede yaşayan Kürtler ve Türkler ve dahi bilumum unsurlar, aynı dine inanan ve aynı kıbleye yönelen bir büyük milletin evlatlarıyız.

Birlikte bin yıllarca sadece bugün vatan dediğimiz sınırlı toprak parçasında değil, dışarıda kalmış o büyük ve geniş vatan parçalarında da kardeşçe yaşamış, aynı ortak amaçlar doğrultusunda kader birliği etmiş, birlikte gülmüş, birlikte ağlamış bir büyük milletin, adına İslam milleti dediğimiz, hepimizi aynı iman ve duyarlılıkla birleştiren o büyük millet anlayışının mensuplarıyız.

O yüzden bu millet tasavvuruna vurguyu çok önemli buluyoruz.

Birlikte büyük olduğumuz dönemler, bu millet tasavvuruyla birbirimizle kenetlendiğimiz dönemlerdir.

Türk Fatih ile Kürt Selahaddin'i birlikte aynı amaç doğrultusunda hareket ettiren işte bu büyük ve bütüncül millet tasavvurudur.

İnanınız dostlar, ne İstanbul'un fatihi Sultan Mehmet Türklüğünü öne çıkarmıştır ne de Kudüs'ün fatihi Sultan Selahaddin Kürtlüğünün farkındadır. Bu her ikisinin kavmî özelliklerini yok varsaydığı, hatta inkar ettiği anlamına gelmiyor elbette. Ama o dönemlerde akidenin şekillendirdiği bu büyük millet bilinci, kavmî mülahazaları hatıra dahi getirmiyordu. Yani dava ne Türklük ne de Kürtlük davasıydı. Dava, ilayı kelimetullah davasıydı.

Aziz misafirler,

Tarihsel gerçek şudur:

Kürtler bu ülkenin en kadim en yerleşik halklarından biridir.

Anadolu'nun Sultan Alparslan tarafından fethinden önce kendi topraklarında, yani bugün Doğu ve Güneydoğu dediğimiz topraklarda yaşıyorlardı.

Kendilerine özgü yönetimleri vardı.

Kendilerine ait dilleri vardı.

Kendilerine ait kültürleri ve medeniyetleri vardı.

Türklere Anadolu kapılarının açılmasında Kürtlerin kayda değer katkıları vardır.

Çünkü dava, küffara karşı iman davası olunca, Kürtler, Selçuklu Sultanının safında yer almakta tereddüt etmemişlerdir.

Kürtler Anadolu'da Türklere ait yurda sonradan gelip yerleşmemişlerdir; tersine Türklerin Anadolu'yu yurt edinmelerine bedenleriyle ve kanlarıyla katkıda bulunmuşlardır.

Onları bir arada tutan o imanı, ruhu ve misyonu unutmamak lazım.

Kürtler denilince akla Selahaddinler gelmeli.

Bu ülkenin Kürtlerini şarkın sultanı ve İslam'ın kılıcı Selahaddin üzerinden okumak varken, terör örgütleri üzerinden okumak niye

İşe bakış açılarımızı değiştirerek bakmalıyız.

Dilimize yansıyan bakış açılarımızı değiştirmeden birbirimizi anlayamayız.