'KÜRT SORUNU'NU DA 'SİLAH SORUNU'NU DA ÇÖZEN LİDER: Recep Tayyip Erdoğan!

Bugün PKK silahlarını bırakıyor.

Siz bu satırları okuduğunuzda belki de silah bırakma görüntüleri çoktan önünüze düşmüş olacak.

O görüntüler sadece silahların bırakılma görüntüleri olarak izlenirse yanlış bir okumaya sebebiyet verebilir.

O görüntülerin ardındaki gerçeği görmek lazım asıl. O da silahların bırakılmasıyla birlikte sadece Türkiye'de değil bölgede de yeni bir dönemin kapılarının ardına kadar açılacağı gerçeğidir.

Cumhurbaşkanımızın "Terörsüz Türkiye"nin yanına iliştirdiği "Terörsüz Bölge" ifadesi, bir temenniden ibaret değil, "Türkiye Yüzyılı" ile birlikte inşa edeceğimiz yeni Türkiye projesinin tarihsel misyonumuza uygun bir biçimde yeniden ete kemiğe büründürülmesinden ibaret somut bir gerçeklik olacaktır.

Dile kolay, 41 yıllık terör dönemi kapanmış olacak.

Kürt inkarının yol açtığı kanlı sorun her boyutuyla toprağa gömülecektir.

Erdoğan'ın Başbakan iken büyük bir cesaretle Kürt inkarından kaynaklı "Kürt sorunu"nu tarihe uğurlamasıyla birlikte "silah sorunu"nu Cumhurbaşkanı sıfatıyla bilge lider Sn. Bahçeli'nin ön alıcı cesur çıkışıyla toprağa gömmesi Erdoğan liderliğinin tarihsel önemini ve büyüklüğünü göstermeye yeter de artar bile.

Buradaki denklem çok önemlidir.

Erdoğan gibi bir lider olmasaydı "Kürt sorunu" ile yaşamaya devam ederdik.

Bahçeli gibi bilge ve cesur bir Türk milliyetçisi lider olmamış olsaydı da "silah sorunu"nu çözmek mümkün olmazdı.

O yüzden Erdoğan-Bahçeli liderliği mütemmim bir cüz gibidir.

Silah bırakılma işlemiyle eş zamanlı veya ardı sıra inşa edilecek "Türkiye Yüzyılı" için de bu liderlik nirengi bir öneme sahiptir.

Burada PKK lideri Öcalan'ın da rolünü önemle hatırlatmak lazım.

Öcalan olmamış olsaydı PKK asla bu sonuca razı olmaz ve başka güçlerin yeni dönemde de Türkiye'ye karşı kullandığı çok daha tehlikeli bir terör aparatı olarak rolünü sürdürürdü.

Öcalan'ın kendi örgütü üzerindeki mutlak hakimiyeti sonucunda bugün ortaya çıkan manzara her türlü takdirin ve tebrikin üstündedir.

Bilge lider Bahçeli'nin Öcalan'a bu sebeple teşekkür etmesinin Türkiye için ifade ettiği anlamı ve derinliği bilmeyenlerin çıkardığı şamata milliyetçilik bahsinde zinhar dikkate bile alınmayacak bir husustur.

Bütün bunları yazarken zihnim gerilere gitti.

Reis'in Refah Partisi (RP) il Başkanı ve MKYK üyesi olduğu ve benim de danışmanlığını yaptığım o 1990'lı yılların başlarına gitti.

Bugünkü süreci doğru anlamak için Reis'in duruşunu bilmek lazım.

Reis'in sürecin başarısı için atılması gereken adımlar konusunda "ayak sürüdüğü" iddiasında bulunanların Reis'e ne kadar çok haksızlık ettiklerini yakinen bilenlerden biriyim.

Çünkü Reis'in Kürtlere, Kürtlerin meselelerine ve dahi taleplerine her türlü etnikçi-ırkçı nazarlardan arınmış tamamen kardeşlik anlayışıyla baktığını evet yakinen bilenlerden biriyim.

Saddam'ın soykırım boyutundaki zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınan Kürt kardeşleri için nasıl seferberlik ilan ettiğine gözleriyle tanıklık etmiş biriyim.

Kürt inkarına ve Kürtlerin haklarının askıya alınmasına yönelik o eski Türkiye'nin devlet politikalarına nasıl eleştirel baktığını yakinen bilenlerden biriyim.

Danışmanı olarak kendisi için o dönemde hazırladığım 22 sayfalık "Kürt Sorunu ve Çözüm Yolları" başlıklı rapordaki görüş ve mülahazaları nasıl benimsediğine birebir tanıklık eden biriyim.

Hiç unutmam: O raporun bir nüshasını Reis, RP Genel Başkanı olan liderimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocaya da bizzat takdim etmişti. İstanbul'dan Ankara'ya giderken uçakta o raporu okuyan Erbakan Hocamızın takdir ve teşekkürlerini ilettiğini bizzat bana söyleyen de Reis'in kendisi olmuştu. Bilahare RP'nin olağan büyük kongresinde Erbakan Hocamızın açıkladığı "Kürt meselesi"yle ilgili görüşlere bakılacak olursa o tarihte söylenenlerin ne kadar elzem olduğu görülür.

Demek istediğim Reis'imiz her zaman bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğine inanmış biridir.

Durduğu yer de asla ırkçıların ve inkarcıların durduğu yer veya benimsedikleri anlayış asla olmamıştır.

Kurucu lideri olduğu AK Parti iktidara geldikten sonra önemle eğildiği konuların başında da bu sorun gelmiştir.

Ve vakti geldiğinde herkesin karşısına dikildiği o zor dönemde cesaretini kuşanarak o eski Türkiye'nin inkâr ve asimilasyona dayanan devlet paradigmasını tarihe uğurlamıştır.

Bu yönde attığı demokratik adımlar ise inkârı sonlandırıcı cesarette ve cesamette olmuştur.

Öcalan "İnkâr biterse isyan biter" demişti.

Reis'imiz o tarihlerde inkârı bitirdi ama Öcalan, isyanı bitiremedi.

Çünkü devletin içinde kendini asıl güç olarak gören malum asker-sivil bürokrasi buna izin vermedi. Dış güçler de bu sorunun çözülmesini istemedi.

İmralı'da Öcalan'ı ellerinde tutan o malum güçlerle, dışarıda çözümü kendileri için tehdit olarak gören güçler ittifak halinde "silah sorunu"nun devamını sağlayacak adımlar attılar.

Çözüm Süreci Suriye üzerinden sabote edildi.

Şu tespit tarihi önemdedir:

Reis'imizin Başbakan iken attığı adımlar vaktinde atılmış olsaydı Türkiye'nin PKK diye bir sorunu olmazdı.

Reis'in inkârı ve asimilasyonu sonlandırmak için attığı cesur adımlar kim ne derse desin "Kürt sorunu"nun paradigmal düzeyde çözümünü sağladı ama "silah sorunu"nu çözmeyi sağlayamadı.

Çünkü PKK, "Kürt sorunu" çözülse bile ondan bağımsız bölgesel ve küresel güçler tarafından kullanılan devasa bir örgüte dönüşmüştü.

Öcalan İmralı'da Erdoğan düşmanlığını şair edinmiş ve Erdoğan hükümetini devirmeyi yegâne vazife olarak gören o vesayetçi odakların tamamen kontrolündeydi.