Demirtaş'la görüştüm

Dün öğleden sonra Edirne Kapalı F Tipi Cezaevinde yatan Selahattin Demirtaş'la görüştüm.

Tam 2 saat boyunca söyleştik.

Geçmişi konuştuk.

Bugünü konuştuk.

Yarını konuştuk.

Uzun uzadıya barış sürecini konuştuk.

Bu satırları alelacele köşe yazımı yetiştirmek üzere yazıyorum.

Yazılacak çok şey var.

Selahattin Demirtaş'la konuşmamız birbirine emanet konuşmalar olduğu için burada paylaşacak değilim elbette.

Kendisiyle yayınlanmak üzere söyleşi yapmak için girmediğim için ikimizin arasında geçen konuşmalar, sürece dair analizler ancak gözlem çerçevesinde aktarılabilecek şeyler.

Ama şu kadarını söyleyeyim: Demirtaş'ı her anlamda çok olgun buldum.

Sürece dair düşünceleri ve önerileri demokratik siyaset adına da, barışın kalıcılaşması adına da çok anlamlıydı.

Dili ve üslubu takdire şayandı.

İçinde kinden ve öfkeden eser yoktu.

İnadına barış diyordu.

Onu dinledikçe barışa dair umutlarım arttı.

Onca yıldır daracık bir hücrede hayatını sürdüren birinden barışa dair o sözleri duymak hakikaten önemliydi.

Öfkesine yenik düşmeyenler, geçmişe takılıp kalmayanlar ancak barışı inşa edebilirler.

Demirtaş'ta böyle bir duruş gördüm.

Barışın yeni paradigmasına dair söyledikleri ziyadesiyle çok önemliydi.

Öcalan'ın çağrısına koşulsuz-şartsız destek vermek gerektiğine inanıyordu.

Silahların ne pahasına olursa olsun aradan çekilmesi gerektiğine dair inancı tamdı.

Bunun için barışın dilinin inşasını şart görüyordu.

Barışın dili inşa edilirse barış sürecinin başarıya ulaşacağına yürekten inandığını söylüyordu.

Karşılıklı güvensizlikler

İhtiyat ve temkin

Süreci sekteye uğratacak dil ve yaklaşımlar

Silah bırakmanın hiçbir şekilde şarta bağlanmaması gerektiği

Demokratikleşmenin sanki silah bırakma şartıymış gibi konuşulmasının yanlışlığına dair tespitler

Herkesin hassasiyetini ortaklaştıran bir anlayışın ve dilin gerekliliği

Çok önceden aradan çekilmesi gereken silahların bugüne kadar devrede olmasının yol açtığı yıkımlar

Ve artık hiçbir şarta ve gerekliliğe bağlanmadan koşulsuz-şartsız silahların devreden çıkartılması

Yalnızca siyasette karar kılmak

Öcalan'ın tam da bunu amaçlayan yeni paradigmasının siyasetini yapmanın önemine dair yaptığı vurgular çok önemliydi.

Bu yazıyı yetiştirmek için noktalamadan önce önemlilikle belirtmek istediğim bir husus var.

Demirtaş, sürecin üzerine oturduğu yeni paradigmayla alakalı olarak "talep-vaat" çerçevesinde çok önemli bir ayrıma dikkat çekerek şöyle dedi:

"Bu devlet bizim devletimiz. Biz talepte bulunmuyoruz, biz vaatte bulunuyoruz. Bizim vaadimiz Türkiye'yi birlikte büyütme talebidir. Ülkemiz için gerekli olan demokratikleşmeyi ne bir talep olarak ileri süreriz ne de silah bırakmanın şartı olarak. Biz hepimize ait olan devletimizi ve ülkemizi büyütmek için ne lazımsa birlikte oturur konuşuruz ve lazım olan her şeyi birlikte adım atarak gerçekleştiririz. Kimse demokratikleşme talebini sanki silah bırakmanın şartı veya gereği olarak gördüğümüzü sanmasın. Bu, Öcalan'ın açıkladığı yeni paradigmaya aykırıdır."