Modern dünyanın temelini oluşturan Aydınlanma paradigması, kendini konumlandırırken dini (özelde Hristiyanlığı) mahkûm eden bir anlatı kurdu. Bu anlatıya göre tarihsel süreçte Kilise'nin egemen olduğu Ortaçağ'da aklın ve bilimin insanoğlunu karanlığa gömdüğü bir dönem yaşandı. Aydınlanma ise Hristiyan bağnazlığı ve hurafelerinin kararttığı Avrupa'yı akıl ve bilim sayesinde esaretten kurtardı.
Bu hikaye uzun süre sorgulanmadan "modernliğin kuruluş miti" olarak tekrarlandı. Bugün entelektüel dünyada aydınlanma paradigmasına birçok yönden eleştiri getirilse de bu ezber yeterince sorgulanmadı. Maalesef, Müslümanların kahir ekseriyeti de, belki başta kendilerini Hristiyanlıktan ayrıştırmak adına, bu miti satın aldı.
İslam'ın aklı ve bilimi önemsediği, İslam'da ruhban sınıfı olmadığı, Müslümanların Ortaçağ'ının Avrupalıların karanlık dönemi gibi yaşanmadığı savunmalarıyla modern eleştiriler savuşturulmaya çalışıldı. Hatta Batı Ortaçağ'ını yaşarken Müslümanların bilime yaptığı katkılar zikredilerek "ilerleme"deki payımız hatırlatıldı.
Bu argümanlar, ilk bakışta olumlu ve doğru gibi görünse de aslında alt metinde Aydınlanma'nın Hristiyanlığa, dolayısıyla dine eleştirisini veri almak ve bu veriyi kabul etmek anlamına geliyordu. Müslümanlar, Hristiyanlığın "akıl düşmanı Kilise" imgesi üzerinden mahkûm edilmesini onaylayarak kendi lehlerine alan açmaya çalışırken modernitenin din karşıtı aklının kendilerine yönelmeme ihtimalinin imkansızlığını öngöremediler.
Modern zihnin gözündeki "akıldışı din" algısı sadece Hristiyanlığa mahsus değildi. Hakeza, dün Hristiyanlığa yönetilen eleştiriler bugün çok daha sert şekilde İslam'a yöneltiliyor. Üstelik bugün karşı karşıya kaldığımız saldırı, Müslüman dünyadaki Sol aydınların ulema ve dini yapılar üzerinden yaptığı yerel Aydınlanma uyarlaması denemesinin çok ötesinde küresel bir kimliğe sahip.
Artık gelinen noktada Batı'nın gördüğü asli "problematik din" Hristiyanlık değil. Hristiyanlık çatışma sonrası sürecin doğal ve muhtemel bir sonucu olarak kültürel arka plan ve öncüle dönüşmüş durumda. Burada şerh düşmek gerekir ki, Hristiyanlık ile modernite arasındaki etkileşimin tam anlamıyla gün yüzüne çıkarıldığını söyleyemeyiz.
Buna karşılık İslam, hem teolojik hem de sosyal-siyasal olarak modern proje açısından varoluşsal bir düşman olarak görülüyor. Modernliğin dinden arındırılmış evren tasavvuru, İslam'ın hayatının bütünün kapsayan iddialarını doğal olarak "tehdit" algılıyor.

3