Bugün modern dünyada yaşamak durumunda kalan insanlar, moderniteyle ilk karşılaşan nesillerle aynı şeyle muhatap değiller.
Bunun nedeni yalnızca modernitenin geçirdiği dönüşüm değil, bununla birlikte ilk nesillerle aramızda oluşan zihinsel farklardır.
Onlar, Batı'nın henüz tam anlamıyla tahakküm kurmadığı zihinle, kendi imkanları ölçüsünde bir karşılık üretmeye çalıştılar.
Bugün ise modernitenin düşünce kalıpları, yüzeysel de olsa, büyük ölçüde içselleştirilmiş durumda.
Artık onların verdiği tepkilerin hem sonuçsuz kaldığını hem de olumsuz neticeler ürettiğini daha açık biçimde görebiliyoruz.
Moderniteyle karşı karşıya gelmek bir tercih değildi. İlk nesiller, ona karşı bir mücadele yürütecek araçlardan ve kendilerini tahkim edecek potansiyelden mahrumlardı.
Hazırlıksız yakalandılar. Dolayısıyla verdikleri cevaplarda isabet edememiş olmaları anlayışla karşılanabilir.
Bugünden bakıldığında, yanlış tarihsel tecrübenin ürettiği sonuçların, bugünün insanını travmatik denebilecek kadar etkileyen derin bir zihinsel karmaşaya yol açtığını söyleyebiliriz.
Değerler dünyasının altüst oluşu, yaşam biçimimize dair kuşku ve yapıp ettiklerimizden kaynaklı tatminsizliği içinde hayatımızı sürdürmemize sebep oldu.
Modern yaşamın ürettiği bunalım ve krizler, bizde "nasıl yaşamalıyız" sorusunu yeniden ve ısrarla gündeme getiriyor.
Şunu görmek gerekir ki, içinde yaşadığımız modern dünyanın sorunları, bizzat modernitenin kurduğu yapısal ilişkilere bağlıdır.
Bu yüzden, modern dünyada yaşamak durumunda bulunan fakat buna rıza göstermeyenler, onun dışına çıkmak için arayışa girmek mecburiyetindedirler
Bu durum, onları mutlak surette muhalif bir konuma yerleşmeli.
Cari olanın dışında bir yaşam imkanı ve tasavvur arayışı bizi yeni bir mücadeleye sevk etmeli.
Fakat bunun için önce yanlış tarihsel tecrübeyi geride bırakmak, daha önce nerede hata yapıldığını dikkatle tespit etmek zorundayız.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, modernite yalnızca entelektüel bir iddia olarak değil, bütüncül bir yaşam biçimi olarak ortaya çıktı.

4