Siyasi bir olayı değerlendirirken ya da siyasi söylem oluştururken, kazanımları ve olumlulukları mı vurgulamalı yoksa kazanım elde etmeye yönelik olarak olumsuzlukları mı öne çıkarmalı
Bu soru, siyasi bir aktör için stratejik bir önem taşır.
Elbette, aslolan kazanımdır. Bu iki yönelimin de doğru zaman ve zeminde gerekli ve meşru olduğunu ifade etmek gerekir. Ancak bazen bu yaklaşımlar yanlış zaman ve zeminde kendilerine yer bulabiliyor ve birbirlerine karşıt pozisyonlarda konumlanabiliyor.
Filistin ve Gazze meselesinin yoğun olarak gündemimizde olduğu son iki yıllık süreçte, bu yaklaşımların hem doğru hem de yanlış tezahürlerine şahitlik ettik. Son dönemdeki bazı gelişmeler bu bağlamda örnek olarak ele alınabilir.
Mesela, yakın zamanda birçok Batılı ülkenin Filistin'i tanıma kararı, genel olarak olumlu bir gelişme şeklinde yorumlandı. Bu kararların İsrail'e karşı etkilerine dikkat çekildi.
Öte yandan, direnişin asıl unsuru olan Hamas'ın yok sayılması, hatta düşmanlaştırılması ise, haklı olarak eleştirildi. Filistin'i tanıma kararının yalnız başına yeterli olmadığı dile getirildi.
Bu iki söylem de eşzamanlı olarak uygun platformlarda kullanılabilir. Doğru yerde dile getirildiğinde, bu söylemlerin sahiplerine haksız olduklarını kimse söyleyemez.
Küresel Sumud filosunun yolculuğu da bu konuyla ilgili iyi bir örneklik teşkil ediyor.
İsrail'in uluslararası hukuku pervasızca ihlal ederek filonun Gazze sahillerine ulaşmasını şiddet yoluyla engelleyebilmesi bariz biçimde somut bir olumsuzluk arz ediyor.
Uluslararası arenada bu hukuksuzluk dile getirilebilir; ancak esas alınması gereken Sumud'un hedefine ulaştığıdır.
Zira Sumud'un bizatihi varlığı hükümetler üzerinde zorlayıcı bir unsur oldu ve İsrail'in yalnızlığını artırdı. Filo yolculuğu, dünya kamuoyunda Gazze'nin daha fazla gündemleşmesine neden oldu.
Aksa Tufanı'nın ardından Gazze'de İsrail'in her geçen gün artarak devam eden katliamları sonucunda büyük bir yıkım tablosu meydana geldi. Gazze halkı kıtlık içinde ve bombardıman altında dayanılmaz zorlu şartlarla mücadele ediyor.
Fakat bir yandan da yaptığı katliamlar, sebep olduğu kıtlık görüntüleri dünya siyasetinde İsrail'in izolasyona uğramasına, küresel kamuoyunda desteğinin ciddi oranda azalmasına sebep oldu.
Özellikle Batı ülkelerinde sivil toplumun devlet ve hükümetleri dönüştüreceği ve etkileyeceği, orta ve uzun vadede sonucun İsrail'in aleyhine şekilleneceği yorumları yapılıyor.
Elbette, tek başına sivil toplumun İsrail'in katliamlarına tepkisiyle siyasal konjonktürün değişeceğini düşünmek fazla iyimserlik olur. Ancak sivil toplumun ofansif siyasal eylemliliği bu anlamda makro etkilere sebep olabilir.