Afak, enfüs

İnsanlık, doğayla olan ilişkisini tarih boyunca zaman zaman yeniden tanımladı. Modern çağa girerken doğaya yaklaşımın uğradığı kökten değişim, hayatımızın en temel kavrayış biçimlerinde de derin dönüşümlere neden oldu. Bugün yaşadığımız birçok krizin temelinde, bu zihinsel kırılmanın izlerini bulmak mümkün.

Kepler, doğaya bakarken "Sana şükürler olsun Tanrım, bana eserinin güzelliklerini gösterdin." diye dua ediyordu. Gezegenlerin yörüngelerinde, bir tür armoni görüyor ve bilime "yaratıcının" kudretini anlamanın yollarından biri olarak bakıyordu. Bu yaklaşım, doğaya hala bir anlam ve amaç yükleyen, onu aşkın bir düzenin yansıması olarak okuyan bir dünya görüşünün yansımalarını taşır.

Ancak Galileo ve Newton ile birlikte, bu bakışta belirgin bir dönüşüm yaşandı. Galileo, doğayı anlamanın anahtarını gözlem ve deneyde buldu ve tümel yöntemlerle doğayı çözümlemeye yöneldi. Newton evrensel çekim yasası teorisini ortaya attı. Doğa artık, matematiksel ilkelerle okunabilecek bir sistemdi.

Galileo ve Newton'ın açtığı bu yöntemsel kapıdan giren modern bilim, doğayı yasalar ile açıklamaya kalkıştı. Bu, sadece bilgi üretme biçimimizi değil, gerçekliğe dair algılama ve kavrama biçimlerimizi de değiştirdi. Neden-sonuç zincirinin zorunlu ve kesintisiz biçimde işlediği düşüncesi, determinist yani gerekirci bir dünya görüşünün temelini attı.

Determinist bakış, doğayı mekanik bir sistem gibi anlamamıza yol açtı. Evren, bir kez kurulmuş ve "kendi başına işleyen dev bir saat" gibi görülmeye başlandı. Doğayı açıklarken başvurulan bu yaklaşım daha sonra insana da uygulandı.

Özellikle 19. yüzyılda determinist eğilim doruğa ulaştı. Marx'ın tarihsel materyalizmi gibi büyük anlatılar, toplumsal gelişmeleri ekonomik yasaların zorunlu sonuçları olarak görmeye başladı. Bu düşünce, insanın yeryüzündeki anlam ve serüvenine farklı bir bakış getiriyordu. Eğer her şey önceden belirlenmiş yasalar çerçevesinde oluyorsa, insanın iradesi ne anlama geliyordu