İstanbul geceleri

İstanbul, bir zamanlar tüm Avrupa'nın gece hayatının kalbinin attığı bir şehirdi. Çok lüks kulüplerden, ucuz bira içip müzik dinleyeceğiniz barlara kadar her kesimin gönlünce eğlenebileceği mekanlara sahipti. ŞişliNişantaşıGayrettepe hattı disko tarzıyla, Etiler dolayları 'eller havaya' usulüyle, Tarabya sahili 'taverna' eğlencesiyle bilinirdi. Beyoğlu ise özellikle 1990'ların ikinci yarısından itibaren rock tarzı mekanların ağırlığı ile öne çıkmıştı. Cebinde iki biralık parası olan genç, kız arkadaşıyla Beyoğlu'nda bir barda uzun süre eğlenebilirdi. Para saçmaya hevesli yeni yetmeler de 'kulüp' dediğimiz mekanlarda kendilerini gösterirdi. Tüm mekanların ortak özelliği 'güvenilir' olmasıydı. O dönemde olaylar daha çok anlı şanlı şarkıcıların sahne aldığı 'gazinolar'da çıkar, gençlerin gittiği kulüpler veya barlarda birkaç münferit kavga dışında olay yaşanmazdı.

strong class"read-more-detail"Haberin Devamı

Stüdyo 54, Airport Disco, Discorium, Andromeda, Juliana's gibi kulüpler sadece geceleri değil, gündüz lise öğrencilerine verdikleri çay partileriyle de ünlüydü. 2000'li yıllardan itibaren Boğaz hattındaki 'Pasha' (sonradan Leila) ve 'Reina' adlı iki kulüp gece hayatının biçimini değiştirdi. İçeri girmek için araya adam sokulduğu, locada oturmazsanız size yer verilmeyen mekanlardı bunlar. Kapıda adam seçerek içeri alma modası da bu kulüplerle başladı. Yani paranızın olması ya da yanınızda 'dam' olması içeri girmeniz için yeterli olmuyordu. Bu anlayış, kısa sürede yayıldı İstanbul gecelerine. Artık bir iki kadeh içmek için bu tarz mekanlara girebilmeniz mümkün değildi. Ya loca kapatacaktınız ya da şişe açtıracaktınız. Anlayacağınız, eğlenmekten başka hiçbir amacı olmayan gençler çekildi, meydan, parayı nereden buldukları pek de belli olmayan insanlara kaldı.

ÇOK YAZIK OLDU

Gece hayatının o dönemki en görkemli kulüplerinden 'Discorium' gerçekten bir başkaydı. 'Carmina Burana' operasının müziğiyle açılır, dönemin en popüler müzikleriyle devam ederdi. Gayrettepe'de Sinan Pasajı'nın altındaydı. Gece muhabirliği yaptığım için o mekana çok girip çıkmışlığım vardır. Rahmetli Vehbi Koç ile oğlu Rahmi Koç'un fotoğrafını bile çektim o mekanda. Anlayacağınız Türkiye'nin en zengini de oradaydı, eğlenceyi seven parası az gençler de... 4 gün önce yanan ve 29 kişiye mezar olan 'Masquerade' adlı kulüp eski 'Discorium'du. Adı değişti, sahibi değişti, tarzı değişti. Futbolcuların partner kovaladığı bir yere dönüştü.

strong class"read-more-detail"Haberin Devamı

Zaten o eski tayfa da elini ayağını çekti oradan. Yangın içimizi yaktı elbette, giden 29 cana üzülmemek mümkün mü En büyük arzum, sorumluların yargı önünde hesap vermesi. İstanbul'da gece hayatı artık 'kelle koltukta' diyeceğimiz bir şekilde devam ediyor. Gidilebilecek güvenli mekan sayısı yok denecek kadar az. Bu yangının, kulüp açıkken, gece yarısı çıktığını düşünürsek nasıl büyük bir felaketle karşılaşacağımızı anlarız. O mekan tam 4 bin kişilik. Çıkış kapıları mevzuata uygun değil. Yangın tertibatı yok. İşletmecilerin sadece kazanacakları parayı değil, ağırladıkları insanların güvenliğini de düşünmek zorunda olduklarını anlaması gerekiyor. Umarım bu facia, hepsi için bir ders olur.