İnsanın yaşadığı ilişkinin bittiğini görebilmesi çok zordur. Oysa "acı son" ikisinin de gözleri önündedir. Ama kabullenmek için insan kendi içinde müthiş bir savaş verir. Bugünkü hikâyemiz tam da böyle bir "bitiş"i anlatıyor. Ben yaz insanıyım ama sonbaharın sevdiğim tek yanı, şehrin yeniden cıvıl cıvıl hale gelmesidir. Yaz uyuşukluğu ortadan kalkar, kafeler, restoranlar müdavimlerini toplar, kültür ve sanat etkinlikleri çoğalır. Bir sergi salonunda buluşulur, sonra bir kafeye gidip oturulur, yazın nasıl geçtiği konuşulur. O gün ben de davetli olduğum bir sergiden çıkmış, Cihangir'de her zaman gittiğim kafenin küçük masalarından birine oturmuştum. Kahvemi yudumlarken, yoldan geçen insanlara bakıyor, İstanbul'un bu hareketli hâlinden şikâyet etsem de şehri ne kadar sevdiğimi düşünüyordum. "Selamlar, sizi yazılarınızdan tanıyorum..." diyen bir ses duyunca dönüp baktım, 30'lu yaşların sonunda olduğunu tahmin ettiğim bir kadınla karşılaştım. Cihangir ahalisinden olduğu kıyafetlerinden belliydi. Üzerindeki tayt ve ince yağmurluk, boyna indirilmiş kulaklık, onun yürüyüşten evine dönerken kafeye soluklanmak ve belki birkaç kişiyle sohbet etmek için geldiğini belli ediyordu.
Haberin Devamı10 YILLIK İLİŞKİ
"Merhaba" diye cevap verdim. Derin bir nefes alıp, "Size bir şey sormak istiyorum" dedi. Masama oturdu, yıllara yayılan ilişkisini kelime kelime anlatmaya başladı. "Biz çok şey paylaştık" dedi, "On yıl... Aynı evde yaşamak, aynı sofraya oturmak, tatiller, kavgalar, barışmalar... Birbirimizin en iyi ve en kötü hallerini gördük. Her ilişki gibi başta her şey çok güzeldi. Birbirimizi düşünmeden geçirdiğimiz tek an yoktu. Ama şimdi... Konuşacak konu bulamıyoruz. Birbirimize bakıyoruz ama susuyoruz. Kavga bile etmiyoruz. Sanki iki yabancı gibi aynı evde yaşıyoruz." Kısa bir süre sustu, yüzüme bakıp "Söyler misiniz, neden böyle olduk" diye sordu. Cevap vermeden önce yüzüne baktım, nasıl bir yanıt istediğini kestirmeye çalıştım. Bu ilişkiyi sürdürmek mi istiyordu, yoksa benden bitirmeye cesaret göstermesini sağlayacak bir işaret mi bekliyordu "Her ilişkinin başındaki o heyecan gerçekten şahanedir" diye söze başladım. "Ama bunun uzun yıllar sürdürülmesi imkânsızdır. Bu, aslında kötü bir şey değildir çünkü hayatın olağan akışı böyledir. Hayatın içindeki konumumuz, sorumluluklarımız, işimiz, o heyecanı zamanla törpüler." "Yani o heyecan bir daha gelmez mi"
Haberin DevamıHEYECAN ZAMANLA BİTER
"Hayır, gelmez. Bir kez yaşanır. Zaten güzelliği de oradadır. Elbette o heyecanın yokluğu bir boşluk yaratır. İşte o boşluğu dolduracak şeyler bağlılık, emek ve iletişimdir. Bunlar da eksilirse, geriye sadece alışkanlık kalır." Başını salladı, "Evet, alışkanlık... Sanki onsuz olamayacakmışım gibi hissediyorum ama onunla da nefes alamıyorum." Ben tam söze girecekken, "Peki neden bitiremiyoruz" diye sordu. "Çünkü" dedim, "İkiniz de korkuyorsunuz. Yalnız kalmaktan, yeni bir hayata başlamaktan, birbirinizden kopmaktan... Alışkanlık, sevgiden daha güçlü hale gelmiş. İşte bu yüzden veda cümlelerini kimse söyleyemiyor." Tam bu sırada yan masada oturan orta yaşlarda bir kadın, "Affedersiniz" diye söze girdi. "Konuştuklarınıza istemeden kulak misafiri oldum. Ama anlattıklarınız bana kendi hikâyemi hatırlattı." Yanımdaki kadına doğru döndü, "Ben de sizin gibiydim. On iki yıl sürdü ilişkim. Bitmişti aslında, ama biz bitirmeye cesaret edemiyorduk. Korkuyorduk, yalnız kalmaktan, yeni bir hayata başlamaktan, birbirimizi kaybetmekten... Sonra bir gün anladım ki, aslında ben çoktan kendi benliğimi kaybetmiştim. O evde onunla oldukça her gün biraz daha siliniyordum. Sonra bir gün yataktan kalktım, 'Buraya kadar' dedim. Zor muydu Hem de çok... Ama sonra gördüm ki, ayrılık bazen bir son değil, yeniden doğuşmuş."