Çağla Tuğaltay, 5 Haziran 2000'de daha 15 yaşındayken İstanbul Fulya'daki evinde boğazı kesilerek öldürüldü. Tam 25 yıldır katili bulunamadı. Dün, Çağla'nın doğum günüydü. Yaşasaydı, 40 yaşında olacaktı. Belki başarılı bir iş kadını, belki fedakar bir anne olarak hayatına devam edecekti. Ama biri ya da birileri, Çağla'nın yaşam hakkını elinden aldı ve 25 yıldır serbestçe dolaşıyor.
Sosyal medyada Çağla'nın katilinin bulunması için çaba gösteren çok sayıda kişi ve grup var. Her gün paylaşımlarıyla, açtıkları konuşma odalarıyla konuyu gündemde tutuyorlar. Umutlarını hiç kaybetmiyorlar. Birkaç gün önce güvenlik güçleri 25 yıldır çözülemeyen bir cinayeti çözdü. Balıkesir Susurluk'ta 11 Ekim 2000'de öldürülen 2 aylık Gülüzar bebeğin katili olan ablası tam 25 yıl sonra yakalandı. Bu olay benim de umudumu tazeledi. Demek ki güvenlik güçleri işin peşini bırakmıyor, 25 yıl sonra olsa da katili yakalıyor. Çağla'nın katilinin de bu yıl yakalanmasını diliyorum. Bu arada Çağla'nın ailesinin bir girişimi de kafaları karıştırdı. Aile, 'Çağla Tuğaltay' adını tescillemek için patent başvurusu yapmış. Elbette amaçları Çağla'nın adıyla bir takım ürünler üretmek değil. Anladığım kadarıyla bu cinayetin konuşulmasını, haber yapılmasını istemiyorlar. Ama o zaman da insanın aklına şu soru geliyor, katilin bulunmasını istemiyorlar mı Ben buna inanmak istemiyorum. En çok onların konuşması ve bu olayı gündemde tutması gerektiğini düşünüyorum.
Haberin DevamıMAALESEF RUHU YOK
Fenerbahçeli olmak zordur arkadaşlar. İnsanın akıl sağlığı, ruh sağlığı, beden sağlığı hep tehlikededir. Önceki akşam futbol takımının Dinamo Zagreb ile UEFA Avrupa Ligi maçı, basketbol takımının da Beşiktaş ile Cumhurbaşkanlığı Kupası maçı vardı. Basket maçında bir ara 24 sayı öndeydi Fenerbahçe. Sonra birden gaz kesildi, Beşiktaş farkı kapattı, neredeyse maçı alıyordu. Peki bu süre içinde bize ne oldu Koltukları dövdük, aklımızı yitirdik, elimizi, kolumuzu, bacağımızı bir yerlere çarptık, tırnaklarımızı yedik bitirdik. Kupayı aldık ama canımızdan can gitti. Elbette bir sezonda 4 kupa birden alan 'dünyanın en güzel takımı' gururumuz oldu. Futbol maçında ise sahada oyuncumuz mu var, yoksa Bağdat Caddesi'nde gezintiye çıkmış bir takım insanlar mı, anlayamadık. Golü yedik, cevap verdik, dedik ki; şimdi toparlanırlar, doğru dürüst seyircisi bile olmayan bu takımı yenip dönerler. Ama o da ne Bir tane doğru düzgün şut, bir tane yerini bulan orta olmaz mı ya Basket maçında tırnağımızı yiyip bitirdiğimiz için, parmağımızdaki etleri yedik bu sefer, o derece yani... Kendisine 'Lvbel C5' adını veren rapçi Burak Bodur, Mustafa Sandal'a sallayınca Musti'den şöyle bir cevap almıştı, "Onun arabası var güzel mi güzel, şoförü de var özel mi özel, bastı mı gaza gider mi gider, maalesef ruhu yok, onun için hiç mi hiç şansı yok..." Fenerbahçe futbol takımının ruhu yok. İşin kötü tarafı, o ruhu aşılayacak bir teknik heyeti de yok. Anlaşılan bu sezon da "Yine bize hüsran, yine bize hasret var, yine bize esmer günler düştü..."