İmanın hayatımızdaki yansımaları -1

İmanın hayatımızdaki yansımalarına geçmeden önce, imanın tarifi ve mahiyeti hakkında birkaç hatırlatma yapmakta yarar vardır. İmanın kelime mânâsı, herhangi birşeyi doğru kabul edip tasdik etmektir. Istılahî yani dinî anlamı ise şöyledir; halkın avam tabakasının dahi İslam dininden olduğunu bilecek kadar meşhûr olan İlahî hükümlerin tamamını, kalben tasdik etmek yani bunların doğru olduğunu kabul etmektir. Allahü Teâlânın bir olduğu, insanların öldükten sonra tekrar diriltilecekleri, namazın farz olduğu, içki, zina ve faiz gibi şeylerin haram olduğunu bilmek gibi.

İnsan, beden ve ruhtan oluşan bir varlıktır. Yeme, içme, nefes alıp verme gibi işler bedenimizle; inanmak, sevinmek, mutlu olmak gibi olgular da ruhumuzla alakalıdır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran başlıca özellik de işte budur. Yani insanın, ruh ve bedenden müteşekkil, iki boyutlu bir varlık oluşudur. İnsanın ruh yapısının en belirgin özelliği ise, inanmaktır. Yeryüzünde hiçbir zaman; inanma ihtiyacı duymamış bir topluluğa rastlanmamıştır. Bu olguyu, insanlığın kültür, sanat ve geleneklerinde de açıkça görmekteyiz.

İnsan, hayata imanla başlar ve onunla değer kazanır. Çünkü imanı olan kişi, bu imanının gereği olarak kendisine ve birlikte yaşadığı topluma faydalı olmaya çalışır. Kişi, imanını kuvvetlendirmek için birçok şeyi öğrenmek, öğrendiklerini de düşünüp değerlendirmek ve böylece hayatını düzenlemek durumundadır. İyi ile kötüyü, güzel ile çirkini ve doğru ile yanlışı böylece ayırt edebilen insan; ahlak ve davranış yönünden olgunlaşır. Demek ki iman, insanın yaratılışı gereği olan tabiî bir olgudur ve bütün insanların buna ihtiyacı vardır.

Yeryüzünde çeşit çeşit insanlar, irili ufaklı ve türlü türlü özellikleri olan hayvanlar, renk renk çiçek ve bitkiler görürüz. Gökyüzünde de ay, güneş ve sayısız yıldızlar var. Bütün bunları ve bunların yaratılışındaki eşsiz sanat ve dengeyi gözümüzün önüne getirip düşünürsek, bunların asla kendiliğinden var olmadıklarını, bunları yoktan var eden bir kaadir-i mutlak yani her istediğini yapan bir yaratıcının bulunduğunu hemen anlarız. Evet hiçbir şey, kendiliğinden, kendi kendine var olmamıştır. Herşeyi yaratan bir yaratıcı vardır. Gözlerimizle O'nu görmesek de, bu devasa evrenin düzen ve ahengi bize, O'nun varlığını apaçık göstermektedir. İşte kâinatı ve her şeyi yaratan bu yaratıcı, "Allahü Teâlâ"dır.

İman, insanın yaratılma sebebidir. Yani insan, Yaradanına iman ve ibadet etmek için yaratılmıştır. İnsan, bu ulvî yaradılış gayesine uygun olarak hareket ederse; âhirette ebedî saadete nâil olacak ve cennete girecektir. Yoksa cehenneme atılacak, ebedî şekavet ve bedbahtlığa mâruz kalacaktır. Bu bakımdan iman; insan için ebedî saadeti kazanma vesilesidir ve cennete giriş anahtarıdır. İman; icmalî ve tafsilî olmak üzere ikiye ayrılır. Şöyle ki: