Gâfil, gaflet içinde olan kimse, demektir. Gaflet, kişinin; yeteri kadar dikkat etmediği için mühim birşeyi unutması, yapılması gereken bir işi, kâfi derecede ihtimam göstermediği için ihmal etmesi, önemsemediği için, gelmekte olan bir belaya hazırlıksız yakalanması ve dalgınlıktan dolayı, göz önünde olan ve görülmesi gereken birşeyi farketmemesi, gibi mânâlara gelir…
Gaflet; düşünce, ihtiyat ve tedbir azlığından ötürü, insana ârız olan yanılma ve yanlışlıktır. Bu da genellikle bela, musibet ve sıkıntı şeklinde tecelli eder. Tasavvufta gaflet; müminin ibadet kalitesini düşüren kalbin uykusu, şeklinde tarif edilir. Zira gaflet, kalbin aktif bir şekilde ibadete iştirakini engelleyen bir perdedir. Gâfil bir kişi, namaz kılar, alnını secdeye koyar, fakat kalbi apayrı dünyalarda basit ve kıymetsiz şeyler peşinde gezinip durur…
Buna göre gaflet; anlık zevkler uğruna ebedî saâdeti felâkete çevirmek ve fânî dünya hayatını bâkî cennete tercih etme saflığıdır. Gaflet; günün ortasında güneşi kaybetmektir. Gaflet; hakîkate karşı kalbe perde çekmektir. Gaflet; uçurum kenarlarında dikkatsizce dolaşmak, yani haramlara, mekruhlara ve şüpheli işlere fütursuzca dalmaktır. Gâfil kimse, okyanus ortasında dümeni kırılmış bir gemiye benzer ki, ne zaman ve hangi girdapta boğulacağı belli değildir.
Gaflet, sadece unutmak değildir, bilip de önemsememek de gaflettir. Allahü Teâlânın âyetlerine, ölüme, kıyamete, âhiret hayatına ve en önemlisi de sonsuz olarak cehennem ateşinde yanma riskine karşı tetikte olmayan ve buna hazırlık yapmayan; şükür yerine nankörlüğü benimseyen, Rabbine boyun eğmeyen; zamanını oyun, eğlence ve boş işlerle geçiren; dikkatsiz, vurdumduymaz ve hafif meşrep kimse, bedbaht bir gâfildir…
Günümüz insanlarının gözlerinden taşan sessiz bir sarhoşluk olan gaflet, çağımızın en sinsi ve en yıpratıcı manevî hastalıklarından biridir. Maalesef bugünkü insanlara bakıyorsun; bakışları bomboş, sokaklarda birer hayalet gibi dolaşırlar. Birisine nasihat etmeye çalışıyorsun, karşında duruyor zannediyorsun ama onun aklı, fikri bambaşka yerlerde. Sözünün biran evvel bitmesini bekliyor… Çünkü nasihate, öğüde ihtiyacı olduğunun farkında bile değil, mânâ ile bir alakası yok, anlam peşinde hiç değil. Kulağında kulaklık, gözü telefon ekranında, zihni bambaşka diyarlarda anlamsız ve gayesiz bir şekilde dolanıp duruyor…
Gâfil insan, neyin peşinde olduğunu bilmeden saatlerini, günlerini, hatta ömrünü sosyal medyanın büyük bir hızla akan kirli nehirlerinde harcar ve bu şekilde harcandığının da farkına varmaz…
Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki: "Yemin olsun ki biz cinlerden ve insanlardan birçok kimseyi cehenneme uyumlu yaratmışızdır. Şu sebeple ki, onların kalpleri var, fakat bununla gerçeği anlamazlar; gözleri var onunla görmezler; kulakları var onunla işitmezler. Hâsılı bunlar hayvanlar gibidir, hatta onlardan daha şaşkındırlar. İşte asıl gâfil olanlar da bunlardır." (Araf 179)

19