Dinimizde "vahdet"in önemi- 7
"Vahdet"i yani toplumsal birlik ve beraberliği sağlamanın temel şartlarından biri de hiç şüphe yok ki, "müsamaha"dır. Ahlakî bir kavram olarak "müsamaha"; bize karşı işlenen hata ve kusurları, -gücümüz yettiği halde- görmezden gelip karşılık vermemektir. Başka bir tabirle insanları, kusurlarıyla beraber kabul edip sıkıntı ve eziyetlerine sabretmektir.
"Müsamaha," gönül kazanmanın, gönüllere girebilmenin ve toplumsal "vahdet"i tesis etmenin sihirli anahtarıdır. Temeli barışa, güvene, kardeşliğe, sevgi ve saygıya dayanan yüce dinimiz İslam; kardeşliğin devamı, dostluğun bekası ve sosyal barışın te'mini için "müsamaha"yı emrederken; toplumsal hayata zarar verecek her türlü; sert, kaba, olumsuz davranış ve yaklaşımı da yasaklamıştır.
Toplumsal "vahdet"i korumak ve mutlu olarak birarada yaşamak, ancak "müsamaha" ile yani birbirimize katlanabilmekle mümkündür. Bunun için kardeşlerimizin hata ve kusurlarını asla yüzlerine vurmamalı ve onları asla mahcup etmemeliyiz. Tam tersine; sabrederek onlara kendilerini düzeltme fırsat ve imkânını bahşetmeliyiz.
Kişi, bazen farkında olmadan arkadaşını rahatsız eder veya zarar verebilir. İşte zarar gören ve mağdur olan tarafın, söz konusu yanlış davranışa sabredip karşılık vermemesi, sosyal faydası çok büyük olan önemli bir erdemdir. Kişi bu erdemi, "müsamaha" sayesinde gösterebilir. Zarar gören ve mağdur olan taraf, şayet "müsamaha"sız biri olursa; rahatlıkla küçük bir kusurdan büyük bir kavga çıkarabilir ve her iki taraf da büyük zarar görebilir.
İslam hukukunda çok önemli, çok faydalı ve çok yapıcı iki kaide vardır. Biricisi: "Zarar vermek ve zarar ile mukabelede bulunmak yoktur." Yani başkası bana zarar verdi, ben de aynı zararı ona vereceğim, diye bir hak yoktur. İkincisi de: "Zarar izale olunur." Yani verilen zarar giderilir, gerekirse tazmin edilir. Ama zararla karşılık verilmez. Çünkü böyle yapılırsa, mesele bir nevi kan davasına dönüşür. İslam hukukunun birçok kanunları; bu iki insanî, hakkanî ve rasyonel kural üzerinde kurulmuştur ve çok hayrı görülmüştür.
Fikrî hayatımızda da müsamahayı olmalıyız. Görüşlerimizi savunurken, başkalarının yanlışlarından çok, kendi doğrularımızı anlatmalıyız. Çünkü kendi fikirlerimizin doğruluğunu anlatmak için, başkalarının görüşlerinin yanlışlığını isbat etmek zorunda değiliz. Böyle kibar ve hassas davranırsak, faydasız polemiklerle zamanımızı öldürmemiş ve boşuna düşman kazanmamış oluruz.
Rabbimiz-celle celalüh- şöyle buyuruyor: ''Hiddetini yenenlere ve insanların suçunu bağışlayanlara cennet hazırlanmıştır. Allah iyilik yapanları sever.'' (Al-i İmran 134)
Peygamberimiz -sallallahü aleyhi ve sellem- de: ''Ben; haklı olduğu halde çekişmeyi bırakan kimseye, Cennetin kenarında bir köşk verileceğine kefilim,''