Gençlerin bitmeyen çilesi: Sınavlar

Belki Nisan-Mayıs-Haziran'lar bizim için bahardır, yaz mevsimini müjdeler ama ya geleceğimizin teminatları için, ne anlam taşırSınav dönemi gelince çocukların ve gençlerin kabusu başlar Mart ayı dert ayı derler ya, gençlerimiz için dert ayı bu üç aylardırHeyecan doruğa çıkar, stres tavan yapar, başarma ümidi ile kaybetme endişesi, hatta korkusu arasında sıkışmış duygular, zihinleri kaplar"Ya başaramazsam"soruları, beyinlerini kemirir, ailelerini stresli bir beklentiye sokar, öğretmenlerini zor bir sürecin çare üretmeye çalışan Aslında bu stres sadece sınav dönemleriyle alakalı değil ki Doğuştan başlayan, bir ömür süren gerilim dolu, bir ömür süren bir korku dizisiOrtaokulda LGS, lise sonda Üniversite sınavı YKS, TYT, AYT, bitirdikten sonra da KPSS, tıp okuyorsa TUSKamuda bir işe yerleşsen bile sınavlar bitmiyor Görevde yükselme, uzmanlık ve daha niceleri Emekli oluncaya kadar devam eden sınavlar silsilesi Emeklilikten sonra da asıl büyük sınav beklentisi Gerçekten bu çocuklarımıza, gençlerimize acıyoruzSürekli denek olarak kullanılmalarını kabullenemiyoruz, yüzlerine bakınca kıyamıyoruzVe onlara gerçekten üzülüyoruzAncak hiç bir şey yapamıyoruz İktidarların sınavları kaldırma vaatleri boş çıkıyor, değiştirilen yasa ve yönetmelikler bir işe yaramıyorReform adına yapılabilen tek şey sınavların adını değiştirmekle sınırlı kalıyorSadece popülist yaklaşımlar, beyhude sloganlarla zamanı öğütüyoruzYazık değil mi bu beyinlere!..Yeryüzünde başka bir örneği var mıdır, kendi öz evladını ömür boyunca sınavdan sınava koşturup yormakİş hayatı boyunca yorgun kalmasına sebep olup üretkenlikten uzaklaştırmak, işe başladığı gün, emekliliğinin çetelesini tutmasına zemin hazırlamak...Daha ana karnında başlayan ders çalıştırma planları, doğar doğmaz programlanmış hayatlar, ilkokulda robotik vücuda dönüştürülen genç beyinler...Rengarenk elbiselerini giyemeyecek, oyuncaklarıyla bile oynayamayacak bir yoğun ders yüklemesiSerbest zamanı olmayan, bulabildiği aralarda dinlenemeyen çocuklarımız Gençliğini bile yaşamadan stres bulutları altında ezilen değerlerimiz...Ya, her şey olsun diye, hiçbir şey yapamadıklarımızSevmediği halde, sırf aile zoruyla okutulan okullarda, "her şey olsun diye yetiştirilip, hiçbir şey olamayan" gençlerin işsiz güçsüz dolaştığı bir ülke...2002 sürecinden sonra okullarda tek tip kıyafetten kurtulmak ve çok renkli bir giyim kuşamı benimsemek, ders programlarının esnetilmesi, aşırı kuralcılığın terk edilmesi, önemli bir devrimdi... Biz de savunanlardandık ancak istismarının da önüne geçilemedi, sulandırıldı, yeniden bir düzenleme ihtiyacını doğurduSınavlardan kurtulmak için yapılan hamleler, hep çocuklarımızı yeni sınavlarla boğdu gitti.. Dört duvar arasında, sürekli ders masasında, bilgisayar başında verimsiz yoğun çalışmalar, hür iradeyi, sınav esiri haline getirdi...Hiçbir spora gidemeyen, elini kolunu, ayağını oynatamadan gününü tamamlayan, ertesi gün okulda da, beden eğitimi dersi ve teneffüslerde bile oyun dışı kalıp beynini körelten gençler, hem bilimden uzak, ezberci bir birey oluyor, hem de ileride tehlikesi altında kalacağı bütün hastalıkların altyapısını hazırlıyor...En önemlisi de takım oyunu, ekip ruhu yerine, bireyselliğe esir olmuş, psikolojisi bozulmuş, insani değerlere yabancı, "bunalım" gençliğine dönüştürüyoruz...Müzik, resim, tiyatro, STK faaliyetleri, her şeyi aksatıyor, başarısızlık korkusu, kabusa, intihara dönüşen büyük travmalara yol açıyor...Kazandı zannettiklerimiz bileSınavlardan kurtuluşu, başaramayacak mıyız..Gençlerimizi