Thomas Joseph Barrack Jr.

Amerika'nın Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Sayın Tom Barrack Lübnan kökenli Hristiyan bir aileye mensuptur.

Amerika standartlarında bile zengindir. İtibarlıdır. Başkan Trump'a desteklerinden dolayı hapsedildiği için Trump nezdinde sarsılmaz bir itibara sahiptir.

Bu itibarını, "Amerikan çıkarlarını da maksimize ederek ve Amerikan'nın önceliklerini gözeterek", samimi bir şekilde Arap Dünyası ve Türkiye lehine kullanmak istiyor.

Geldiği ilk günden beri, dinlediğim her röportajından aynı izlenimi edindim.

"Dışişleri Bakanlığını istila etmiş İsrail Lobisi"nin adamları tarafından bu çabaları en hafif tabiriyle "köstekleniyor."

Bir röportajında, kendisinden hoşnut olmayan ekibin saldırılarını, "madem benim önerilerimi beğenmiyorsunuz, sizin alternatif önerileriniz nedir" diye sorduğunu ve makul bir cevap alamadığını ima ediyor.

Trump'tan çekinen hoşnutsuz ekip şimdilik biraz geri çekilmiş gibi görünüyor.

Bütün iyiniyetine rağmen Tom Barrack bir Amerikalı ve Amerikaya güvenini yitirmiş Türk Toplumu bir Amerikalıya güvenmeye hazır değil.

OSMANLI MİLLET SİSTEMİ

Tom Barrack'ın tartışma yaratan bir ifadesi de Osmanlı Millet Sistemi hakkında olmuştu.

Peki nedir bu Osmanlı Millet Sistemi

"Osmanlı Millet Sistemi, Fransız ihtilalinden önceki İmparatorluklar dünyasının, muhtemelen, gelmiş geçmiş "en adil, en akılcı, ve işlevselliği olan bir kültürel ve idari yapılanma"ydı.

Osmanlı Devleti tebaası olan halkları, dinlerine göre sınıflandırır ve toplulaştırarak millet adı verirdi; başlarına da kendi dinlerine göre bir dini ve idari liderlik kadrosu kurdururdu.

İslam Milleti, Ortodoks Milleti, Ermeni Milleti, Yahudi Milleti, Katolik Milleti gibi

Bu sistemin bazı özellikleri:

1) Bu "millet sistemi"ne göre her millet, kendi dinine mensup kişilere "dini

eğitim" verebliyordu.

2) Kendi aralarında ihtilafları çözmek için kendi dinlerine mensup yargıçlarla ve kendi "mahkemelerini" kurabiliyorlardı.

3) İslam Milletine veya başka bir millete mensup bir kişiyle ihtilaf yaşanması durumunda davayı görmeye "İslam Mahkemeleri" yetkiliydi.

(Prof. Timur Kuran, 18. yüzyıl mahkeme kayıtlarına göre İslam Mahkemeleri, karma davaların çığunda gayrimüslimler lehine karar verdiğini belgeleriyle ortaya koymuştur.)

4) Eğer bir gayrimüslim kendi mahkemelerinin adaletinden şüphe duyarsa davayı hiç bir gerekçe göstermeden İslam Mahkemelerine taşıyabiliyordu.

5) Müslümanlar hariç, Millet Sisteminin liderleri eğitim, dini hizmet ve fakir fukaraya yardım gibi amaçlarla dindaşlarından "vergi" bile toplayabiliyorlardı.

Bilhassa Doğu Akdeniz Hristiyanlarının bu millet sisteminden memnun olduğuna dair pek çok yayın yapılmıştır.

Bir Filistinli Hristiyan olan Berkeley Üniversitesi Profesörlerinden Usama Makdisi'nin kitabı "Age of Coexistence" ve Türkiye'de çok okunan Profesör Wael Hallaq'ın sayısız kitabı da bu memnuniyeti teyit ediyorlar.

Bir Doğu Akdeniz Hristiyanı ve hukukçu olarak Tom Barrack da bu sistemi takdir ettiğini belirtip kendi özel hayatından bir anekdot aktarıyor:

1860'larda başlayan ve binlerce kişinin öldüğü Maruni Hıristiyan ve Dürzi çatışmaları ara ara nüksediyor.

1900'lü yılların başında Tom Barrack'ın annesi Osmanlının Cebeli Lübnan Mutasarrıfına, ki Musassarrıf da bir Hristiyandı, "En küçük oğlum Yusuf Abdullah'ın bu çatışmalarda ölmesini istemiyorum ve Onu Amerikaya göndermek istiyorum lütfen bana yardım edin" talebinde bulunuyor.

Mutasarrıf bu talebe olumlu yaklaşır ve İstanbul'a bildirir. Bir süre sonra İstanbul'dan hem izin hem de pasaport gelir.

Mutasarrıf, 12 yaşındaki Yusuf Abdullah'a yani Tom Barrack'ın dedesine bir miktar para yardımı da yapar. Yusuf Abdullah cebinde 13 Altın Osmanlı Lirasıyla Marsilya üzerinden Amerikaya gider.

Bu hikayenin sevgi ve takdirle anlatıldığı çok açık.

Tom Barrack "Osmanlı Millet Sistemi" dedi diye hemen "Amerika Türkiye'yi yine millet sistemine döndürecek" gibi eğlenceli ve abartılı analizler yapıldı.

Millet Sistemi, tarihçilere bir ödül olarak çok geride kaldı.

"Acaba Tom Barrack'ın yerinde ben olsaydım bu bölge için ne yapabilirdim" sorusunu kendisine sorup empati yapan herkes; analizinin sonunda Tom Barrack'ın yaptıklarının çok değerli olduğunu kavrayacaktır.

Büyük değişimler ve dönüşümler bazen bütün bileşenleriyle ortaya çıkar ve bir tetikleyici veya bir kalatist beklerler; bu katalist Tom Barrack mı, izleyip göreceğiz.

TOM BARRACK VE TÜRKİYE'YE "MEŞRUİYET" VERMEK

Tom Barrack'ın kullandığı ve büyük tartışmalara yol açan bir diğer kavram da "meşruiyet vermek" kavramı oldu.

Tom Barrack, Türkiye'ye meşruiyet vermeyi, Amerikalıların Türkiye'ye saygı göstermesi anlamında kullandığını söyleyerek tahrifatları tashih etmeye çalıştı.

Kanaatimce Tom Barrack'ın bir panelde ifade ettiği "meşruiyet" kavramı, saygı kavramını da içeren fakat niteliksel olarak aşan bir kavramdır.

Tom Barrac'ın ima ettiği "Meşruiyet" kavramını anlamak için bazı "hayali örnekler" vermeye çalışacağım umarım bu varsayımsal örnekler maksadını aşmaz ve doğru anlaşılır.

Örnek: Bir Hristiyan veya Yahudi veya Budist öğrenci, Türkiye'de bir imam hatip ortaokulunun ara sınıfına kaydoluyor.

Veya tam tersi bir cami imamının oğlu, Hindistan'da bir budist orta okulunda okumak zorunda kalıyor.

Yeni öğrencinin başka şansı olmadığını ve okul idaresinin de öğrenciyi geri çevirme hakkının olmadığını varsayalım.

Soru: Bu öğrenci, nasıl bir ilişkiler ağına dahil olmuştur veya mevcut ilişkiler ağına grebilmiş midir

Yeni gelen öğrencinin, 7-8 yıldır birlikte eğitim gören sınıf arkadaşlarının dünyasına entegre olması mümkün müdür

Muhtemelen dünyanın pek çok okulunda bir sınıf, resmi sınıf statüsüne ilaveten ayrı bir "gayriresmi ilişkiler hiyerarşisine ve ilişkiler bütününe" de sahiptir.

Örnekler: Dindaşlık, veli-idareci-öğretmen iletişimi, veliler arası ilişkiler, velilerin toplumdaki statüsü, öğrencilerin sınıftaki kabullenilmiş statüsü, önceki yılların etkileşimleri, kurulan dostluklar, yapılan kavgalar, ortak başarılar ve yaşanan başarısızlıklar, aileler arası ilişkiler vs.

Bir sınıfın etrafında örülen gayriresmi bir dünya zamanla, katı sosyal sonuçlar üretir ve kemikleşir; kemikleştiği için de yeni bir öğrenciyi yani "bir bilinmeyeni" bünyesine katmakta zorlanır.

Bu "bir bilinmeyen öğrenci" yanlarına geldiği zaman sohbet kesilir, oyunlar biter, topluluklar dağılır; bir bakıma yeni gelen öğrenciye hoşnutsuzluk beden diliyle aktarılır.