Baştan söylemekte yarar görüyorum, fakir zaten fakir, orta gelirli kendini ayakta tutma derdinde, esnaf desen kendi yağı ile kavruluyor. Ama aşağıda tablosunu koyduğumuz yurt dışı gayrimenkul edinimi 2021 ikinci yarısından itibaren hız kazanarak devam ediyor.
TCMB'nin bu ay yayımladığı verileri geriye doğru işlediğimizde 2015–2020 arasında ortalama 25–50 milyon dolar civarında olan aylık alımlar, 2025'te 250–300 milyon dolar bandına çıkarak yaklaşık altı ila on katına ulaşmıştır. (GRAFİK 1 VE 2)
TCMB EVDS (Ödemeler Dengesi – Ayrıntılı Sunum) verisine göre:
* 2015–2025 toplamında, yurtiçi yerleşiklerin yurtdışında gayrimenkul edinimi yaklaşık 7,8 milyar dolar olmuştur.
* Bunun 6,7 milyar doları (%86'sı) 2021 sonrası dönemde gerçekleşmiştir.
* 2015–2020 arasındaki 6 yılda birikim yalnızca 1,1 milyar dolar civarındayken, 2021–2025 arasında bu tutar neredeyse 6 kat artmıştır.
(GRAFİK 3)
Yani, TCMB kayıtlarına göre son birkaç yılda yurtdışına giden gayrimenkul yatırımları, önceki beş yılın toplamının altı katını aşmış durumda.
TCMB verileri açık biçimde gösteriyor ki, son 4 yılda Türk vatandaşlarının yurtdışında gayrimenkul edinme eğilimi olağanüstü bir artış göstermiştir.
Görünen o ki, ekonomik zorluklardan, yatırım ortamının bozulmasından en çok yakındığını söyleyen iş çevreleri, aynı dönemde yurt dışında rekor düzeyde gayrimenkul satın almıştır.
Bu tablo, Türkiye'deki sermaye sınıfının bir bölümünün ekonomik krizle mücadele etmek yerine servetini dışarıya transfer ettiğini, dolayısıyla yaşananın "kârsızlık" temelli olmadığını bizlere düşündürmektedir.
Bu esnada Türk tüketicisi enflasyon ve hayat pahallılığı ile mücadele ederken enflasyonun nimetlerinden daha yüksek kâr olarak faydalanan birileri ve ek olarak, hatta düşük maliyetli (zararına finans) finansa erişenlerin bu kaynakları milletin menfaati yerine başka saiklerle kullandığı gibi bir izlenim doğuyor.
Sonuçta ortaya çıkan tablo, ekonomik göstergelerin ötesinde bir toplumsal çelişkiyi yansıtıyor.