Thor: Aşk ve macera

Thor'un Marvel Sinematik Evreni'ndeki dördüncü solo serüveni 'Thor: Aşk ve Gökgürültüsü' (Thor: Love and Thunder), filmin bütününden ayrı duran, trajik ve acıklı bir distopya havasında açılıyor. Filmin kötü adamı Gorr the God Butcher'ın (Christian Bale) neden tanrılardan nefret ettiğini ve onları yok etmek istediğini öğrendiğimiz ağır tempolu dramatik bir sahne bu Hemen peşinden gelen neşeli sahne ise filmin genel havasını daha doğru yansıtıyor: Seri kısa planlarla tempo hızlanıyor; aksiyon, eğlence ve mizah aynı anda başlıyor. Taştan adam Korg (Taika Waititi), Thor'un yaşam öyküsünü çocuklara masal tadında anlatıyor. Böylelikle, sadece önceki üç solo serüveninde olup bitenleri değil, Marvel Sinematik Evreni'nde başına gelen önemli olayları da yeniden hatırlıyoruz. Korg'un anlatımı, filmin alaycı, ironik tonunu önceden haber veriyor. 'Thor: Aşk ve Gökgürültüsü', Yeni Zelandalı sinemacı Taika Waititi'nin yönetmen olarak ilk kez dümene geçtiği 'Thor: Ragnarok'a (2017) oranla komedi dozunu artıran bir film. 2011 yapımı ilk filmden bu yana komedinin Thor serisine yakıştığını düşünürüm. Thor, Marvel Sinematik Evreni'nin en eğlenceli kahramanlarından biri gibi gelir bana. Çünkü hem süper kahraman hem süper kahraman parodisidir. Elinde baltası, kırmızı pelerini ve başlığıyla biraz demode bir hali vardır. İroni, demodeliğinden ve yabancılığından gelir. Tanrıların gezegeni Asgard'dan dünyaya gelmiş bir uzaylı değildir sadece. İskandinav mitolojisinden modern süper kahramanlar çağının orta yerine ışınlanmıştır adeta. O yüzden Avengers ekibinin arasında 'sahada yabancı madde' gibi durur. Tanrıların soyundan gelmesi nedeniyle kibirli ve egosu büyük bir kahramandır. Hava atmayı sever. Süper güçlerine fazlasıyla güvenir, kavgaya, çatışmaya ön saflarda dalar; kahramanlığın gereklerini yerine getirir. Her koşulda rekabetçidir; mütevazı olmak nedir bilmez. Ama arkadaşları için kesinlikle güvenilir biridir. Savaşta neyi var, neyi yoksa ortaya koyar. Zayıf yanları da vardır. Mesela, insan ilişkilerinde başarılı olduğu söylenemez. Evlat, kardeş, arkadaş ve sevgili olma konusunda çok iyi değildir. Ayrıca, yenilgiyi hazmedemez ve kendini toparlamakta zorlanır. Özetle, bütün o süper güçlerine karşı ergenlikte kilitlenip kalmış saflığında ironik bir yan vardır. Filmin ilk bölümünde anlattığı hikâyelerin sonunda Korg, Thor'un süper kahraman olmaktan başka işe yaramadığını ima eder. Haklıdır da Marvel sinematik Evreni'ndeki geçmişi itibarıyla, süper kahraman olmayı bıraktığında başına neler geldiği aşikardır. Karşımıza çıktığında Galaksinin Koruyucuları ile birlikte maceradan maceraya koştuğunu görürüz. Ama onlar da assolist egosuna sahip Thor'dan ayrılmaya hazırdırlar. Peter Quill (Chris Pratt), 'Başın sıkıştığında sevdiklerinin gözünün içine bakacaksın' gibi bir şeyler söylerken bakışlarını Thor'dan kaçırması manidardır. Geçmişte babası ve kardeşleriyle sorunlu ilişkiler yaşamış Thor'un ruhundaki eksik parçanın sevgi olduğunu hissederiz. İlk iki filmden tanıdığımız Jane Foster'ı (Natalie Portman) gördüğümüzde Thor'un içindeki o boşluğu onun doldurabileceğini anlarız. 'Thor: Aşk ve Gökgürültüsü' adından da belli olduğu gibi romantik bir film. Ama romantik komedi olduğunu söylemek kolay değil. Komedi ve romantizm, eğlence ile keder kol kola ilerliyor. Trajedi ise adeta pusuda bekliyor. Olayların her an karanlık bir noktaya sürüklenebileceğini hissediyorsunuz. Tüm bunların ötesinde, senaryoyu Jennifer Kaytin Robinson ile yazan Taika Waititi'nin asıl amacı, 1980'lerin filmlerini hatırlatan renkli, eğlenceli bir aksiyona imza atmak. İlk bölümde, Thor'un Galaksinin Koruyucuları ile birlikte savaştığı gezegendeki o kaotik estetik belki tüm film boyunca devam etmiyor. Ama sahneye baktığımızda filmin anlatımını oluşturan tüm bileşenleri görmek mümkün. Özel efektlerin ağırlıkta olduğu gösterişli bir fantezi dünyası bekliyor seyirciyi. Aksiyon sahnelerinde bilgisayar kökenli görüntülerin çok ağır bastığını tahmin etmek zor değil. Bazı sahnelerde video oyun estetiğini hissetsek de Waititi'nin bunu tüm filme yaydığını söyleyemem. Belirleyici olan daha çok resimli roman estetiği. Waititi, çok renkli, canlı ve masalsı bir Marvel dünyasına götürüyor bizi. Senaryoyu yazarken ve filmi çekerken belli ki Waititi'nin aklındaki güçlü motiflerden biri masaldı. 20. Yüzyıl uzay bilimkurgularından ziyade eski uygarlıkların, kültürlerin hayal gücündeki kadim imgelere dönen bir yanı var Thor serisinin Kurtardığı ama aynı zamanda biraz ortalığı dağıttığı gezegende Thor'a hediye olarak verilen dev keçiler ve onların koşulduğu, Asgard'daki turistik hava aracından bozma Tanrıların uzay arabası, bizi direkt olarak masalsı bir imgeleme götürüyor. Gorr'un Asgardlı çocukları kaçırıp içine koyduğu kafesi unutmamak gerek. Finale doğru Thor'un çocuklardan oluşturduğu ordu da aynı masalsı atmosferin bir parçası. Film yer yer mitolojik öyküleri ve peri masallarını akla getiriyor. Tam da burada, Jane'i Mighty Thor haline getiren, Mjolnir adlı baltayı; Thor'un ışık hızından bile hızlı uzay yolculuğu yapmak, uçmak ve savaşmak dahil her durum için kullandığı yeni baltası Fırtınakesici'yi (Stormbreaker) de bu masalsı dünyanın içine yerleştiriyor Waititi Bu arada, ilgili seyirciler için matrak Freudien alt metinler koymayı ihmal etmiyor. Nasıl yorumlarsak yorumlayalım, Thor'un, eski ve yeni baltalarıyla olan konuşmaları, onları kişileştirmesi, hayli