Sadece Pandora'yı değil, bizi de anlatıyor

13 yıl önce 'Avatar'ı seyrettiğimde yenilikçi sinema teknolojisini ve hikâyesindeki politik alt metinleri heyecan verici bulmuştum. İkinci filmi seyrederken daha az etkilensem de hayal kırıklığına uğradığımı söyleyemem. Çünkü 'Avatar: Suyun Yolu' (Avatar: The Way of Water), ilk filmde olduğu gibi yine yenilikler içeren bir teknolojiyle geliyor karşımıza. Alt metinlerde de sömürgecilik zihniyeti ve ekoloji konusunda nokta atışı eleştiriler var. Öyküsü, yaşattığı görsel deneyim ve alt metinleri itibarıyla üç ayrı düzeyde ele almaktan yanayım 'Avatar: Suyun Yolu'nu... Öyküden başlarsak, yazar ve yönetmen James Cameron'ın seriyi ikinci filmden itibaren aileyi merkeze alan bir raya oturttuğunu görmek mümkün. 'Star Wars' gibi uzun soluklu serileri düşündüğümüzde, 'aile' kuşkusuz sürpriz tercih değil. Hikâyenin öncesini anlatan 'prequel'ler ve her şeyi en başından alan orijin öykülerinin egemen olduğu günümüz 'seriyal sineması' için farklı olan yanı, düz bir güzergahta ilerlemesi. 'Suyun Yolu', ilk filmde tanışan ve âşık olan Jake Sully (Sam Worthington) ile Neytiri'nin (Zoe Saldana) mutluluk öyküsüyle başlıyor. Açılış bölümünde özetlenen aile öykülerinde, Neteyam (Jamie Flatters) ve Lo'ak (Britain Dalton) adında iki oğulları olduğunu öğreniyoruz. Onların ardından iki kız çocuğu katılıyor aileye. Önce Kiri'yi evlat ediniyorlar; sonra Tuktirey (Trinity Jo-Li Bliss) geliyor. İlk filmin sonunda bebek olduğu için Yeryüzü'ne gönderilemeyen ve Pandora'da kalan Miles 'Spider' Socorro (Jack Champion) da Sully'nin diğer çocuklarıyla birlikte büyüyor. Bu arada, 14 yaşındaki Kiri'yi performans yakalama tekniği marifetiyle 73 yaşındaki Sigourney Weaver'in oynadığını belirtelim. Açılış bölümünde Jake birkaç kez 'Mutluluk basittir' diyor. Gerçekten de Pandora gezegeninde yaşayan ve oraya ait olan Na'viler için mutluluğa ulaşmanın çok zor olmadığı kesin. İleri teknolojiyi sadece haberleşmek veya gerektiğinde kendilerini savunmak için kullandıklarını; dışardan bakıldığında 'ilkel' gibi görünen kabile hayatlarını tercih ettiklerini görüyoruz. İçerden baktığımızda ise doğayla ve diğer tüm canlılarla uyum içinde, bize göre çok gelişmiş bir ekolojik bilinçle yaşıyorlar. Dinleri disipline ve katı kurallara değil, saf inanca dayanıyor. Gezegendeki büyük küçük tüm canlı organizmaların iletişim halinde olduğuna ve dişi tanrı Eywa'nın herkesin içinde yaşadığına inanıyorlar. Mesela resif halkına göre suyun ne başı ne sonu var. Su, insanın içinde de devam ediyor. Doğayla uyum içinde yaşamaları nedeniyle mutlu olmak onlar için zor değil. Ama uzaydan gemiler inmeye ve ortalığı yakıp yıkmaya başladığında, Sully ve ailesinin mutluluk rüyası bitiyor. İnsanların bu kez çok daha geniş kapsamlı bir güç kullanmak üzere geldiklerini görüyorlar. Belli ki insanların nihai amacı Pandora'yı işgal edip yerleşmek ve kendi dünyalarına benzetmek. Gemilerden sadece insanlar ve robotlar değil, inşaat araçları da iniyor. Pandora'nın orman halkı, işgale karşı Jake Sully'nin liderliğinde gerilla taktikleriyle bağımsızlık savaşını sürdürürken, Yeryüzü'nden Pandora'ya Na'vi bedeni içinde insan beynine sahip eğitimli askerlerden oluşan özel bir tim gönderiliyor. Na'vilerin biyolojik avantajlarına sahip bu timin, kendisi ve ailesi için oluşturduğu ölümcül tehdidi hisseden Jake Sully, ortadan kaybolmaya karar veriyor. Ailesini yanına alıp adalarda yaşayan resif halkının lideri Tonowari (Cliff Curtis) ve eşi Ronal'dan (Kate Winslet) sığınma hakkı istiyor. Özellikle çocuklar, daha ilk anlardan orada hayatın kolay geçmeyeceğini, resif halkının onları çok iyi karşılamadığını ve farklı olmanın sıkıntısını çekeceklerini hissediyorlar. Tüm aile ciddi uyum sorunları ve anlaşmazlıklar yaşarken, Yeryüzü'nden gelen tim de acımasız kontrgerilla yöntemleriyle Jake'i aramayı sürdürüyor. Cameron, belli ki serinin geleceğini düşünerek öyküyü Jake ve Neytiri'nin yanı sıra genç karakterler üzerine kuruyor. Hatta filmin genelinde gençlerin meseleleri daha ağır basıyor. 'Suyun Yolu', ilk filmdeki gibi bir kahramanlık öyküsü anlatmıyor. Bunun yerine, kahraman olmak isteyen gençlere odaklanıyor. Olay örgüsünün, gençlerin fazlasıyla atak davranmaları, tedbirsizlikleri ve gereğinden fazla cesur olmaları üzerinden ilerlediğini not etmek lazım. Lo'ak, Spider ve Kiri, filmdeki diğer gençlere göre biraz daha öne çıkıyorlar. Lo'ak'ın sorunu, herkesin çok sevdiği abisi Neteyam'ın gölgesinde kalmak ve kendini yalnız hissetmek Denizde kendi gibi başka bir 'yalnız' bulması, 'Suyun Yolu'nun en güzel yan hikâyelerinden birini oluşturuyor. Babasının kim olduğunu bilmeyen ve resif halkı arasında kardeşleri gibi ucube melez olarak görülen Kiri ise ağır bir kimlik sorunu yaşıyor ama buna karşılık denizaltındaki hayata süratle uyum sağlıyor. Eywa ile kurduğu özel bağı düşündüğümüzde, Kiri'nin önümüzdeki filmlerin en güçlü ve önemli karakterlerinden biri olacağını tahmin ediyoruz. Kendini Na'vilerin parçası olarak gören insan Spider'ın da Kiri gibi kimlik sorunu var. Finale doğru biyolojik kökeni ile kendini ait hissettiği Na'viler arasında ikilemler arasında kalıyor. Filme damga vuran bir başka ikilemi de Jake yaşıyor. Ailesini korumak için kaçması mı, yoksa saldırıya mı geçmesi gerektiği konusunda Neytiri ile anlaşmazlığa düşüyor. Hikâye örgüsünün çarpıcı veya etkileyici olduğunu söylemem zor açıkçası. Karakterlerin derinlikli olduğunu da iddia edemem. Buna karşılık, 'Avatar: Suyun Yolu' öncelikle seyirciye vadettiği görsel deneyim ve alt metinleriyle ayakta duran bir film. İlk filmin 'gizli yıldızı' Pandora gezegenindeki ormandı. Cameron 3D teknolojisini de kullanarak seyirci açısından 'orada olma arzusu'nu görsel açıdan güçlü kılabiliyordu. İkinci filmde aynı deneyimi denizin içinde yaşıyoruz. Kaldı ki, filmin önemli bölümü denizaltında geçiyor. Bu sahnelere çok önem veren Cameron'ın sualtı çekimlerinde kullanılacak performans yakalama tekniğini mükemmel hale getirmek için sabırla beklediğini, hatta filmin vizyon