Murat Özer'in ardından

Sinema yazarı arkadaşım Murat Özer'i karlı ve soğuk bir günde uğurladık son yolculuğuna. Adapazarı'nda, doğup büyüdüğü şehirde Gün boyu, gözyaşlarımızı tutamadık, acımızı saklayamadık. Nasıl tutabilirdik ki 'Mözer'imizi kaybetmiştik. İki yılı aşkın bir süredir, doktorları bile şaşırtan bir güçle mücadele ettiği hastalığa yenilmişti. Erken bir kayıptı. 56 yaşındaydı ve daha önemlisi, bizim için hep gençliği temsil ederdi. Ölümle adı yan yana gelmeyeceğini düşündüğünüz insanlar vardır. Onlardan biriydi. Acımız büyüktü, hüzünlüydük. Gün boyu onunla ilgili anılarımıza tutunmaya çalıştık. Murat'la aşağı yukarı aynı yıllarda başladık sinema yazarlığına İlk karşılaştığımızda çok çabuk kaynaşmıştık. Çünkü yazılarımızdan tanıyorduk birbirimizi. Ayrıca, herkes bilir, sıcak kanlı, arkadaş canlısı biriydi Murat. Girdiği ortama neşe ve hareket getiren insanlardandı. Öyle ki, onun gelmediği film festivallerinde 'Ah şimdi Murat burada olsa!' muhabbetleri yapılırdı hep. Yokluğu hemen hissedilir ve özlenirdi. İlk yıllarda basın gösterileri ve özellikle de İstanbul Film Festivali sırasında sıkça karşılaştığımızı hatırlıyorum. Uğur Vardan'ın dün çıkan yazısında belirttiği gibi Murat'ın o yıllarda festivaldeki film seyretme performansına hiçbirimiz ulaşamazdık. Bizi bir araya getiren sadece sinema sevgimiz değildi, iş disiplini konusunda da iyi anlaşırdık. Genel yayın yönetmenliğini üstlendiğim Sinema Dergisi'nin en güvendiğim yazarlarından biriydi. Titizdi. Teslim tarihlerini asla aksatmaz ve her şeyiyle 'tertemiz' yazılar teslim ederdi. İlk yıllarda derginin düzenli eleştirmenleri arasındaydı. Eleştirilerini seven çok okur olduğunu hatırlıyorum. Ayrıca dosya konularında da çok güvenirdim ona. Koleksiyonluk 'Eşkıya Özel Sayısı'nın editörlüğünü üstüne almış ve çok iyi iş çıkarmıştı. Yavuz Turgul'un ofisinde üçümüzün yaptığı o söyleşiyi hiç unutamam. Yeni bir sinema dergisi çıkarmaya karar verdiğinde hayallerini gerçekleştireceği için sevinmiş ama iyi bir yazar ve çalışma arkadaşı kaybettiğim için üzülmüştüm. İki rakip aylık sinema dergisinin genel yayın yönetmeni olduğumuz günlerde daha çok yakınlaştık birbirimize. Çünkü her koşulda, arkadaşlığımızın kalıcı olacağını biliyorduk. Öyle de oldu Sadece ikimizin değil, birçok sinema yazarı ve okurun tutkuyla bağlı olduğu, el emeği göz nurumuz aylık sinema dergileri, Altyazı dışında geçip giden yıllar içinde birer birer kapandı ama Murat'ın dergi çıkarma inadı hiç bitmedi. Önceleri çevrimiçi haftalık bir dergi olarak başladığı Arka Pencere macerasını kâğıda basılı aylık dergi Arka Pencere Mecmua (APM) ile sürdürdü. Özellikle ikincisi, kâğıda basılı dergiciliğin düşüşe geçtiği bir çağ için unutulmaz ve çılgın bir deneyimdi. APM yıllar sonra ikimizi aynı dergide yeniden buluşturmuştu. Bu kez o genel yayın yönetmeni, ben yazardım. Aylık dergiler dışında aşağı yukarı her mecrada yazar, editör, eleştirmen, yorumcu ve danışman olarak çok etkin bir isimdi. Sinemamüzik sitesinde yayınlanan özgeçmişine baktığınızda onun ne kadar verimli ve çalışkan biri olduğunu görebilirsiniz. Kafasında hep yeni planlar ve düşünceler olduğunu hissederdim. APM'de yazdığı yarı hayal yarı gerçek öyküleri çok sever ve ilgiyle okurdum. Sorunca söylemişti. Evet, vardı kafasında fikirler Ömrü yetseydi kurmaca alanında da şaşırtıcı ürünler vereceğine eminim. Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) unutulmaz başkanlarından biriydi. Festivallerdeki SİYAD jürileri, yıl sonundaki kısa film ve belgesel ödülleri hep onun döneminde başlatılmış uygulamalardı. SİYAD Başkanı olarak öyle bir performans koymuştu ki ortaya, istese ömrünün sonuna kadar her yeni dönemde başkan seçilebilirdi. Hepimiz çok dil dökmüş, 'Gel başkanımız ol, istediğin her desteği verelim' demiş ama bir türlü ikna edememiştik. Belli ki bayrağı teslim etmeye karar vermişti. Ama yine de