Erden Kıral'ın ardından

Sinema tarihimizi yazarken adı asla atlanmaması gereken yönetmenlerden biridir Erden Kıral İlk filmi 'Kanal' (1978), dönemin gerçekçi Türk sineması geleneği içinde yer alır. Festivallere katılır; yurt içi ve yurt dışında ses getirir. İlk yönetmenlik deneyimi olarak baktığınızda, gayet başarılıdır ama ikinci filmini seyrettiğinizde, 'Kanal'ın sadece bir başlangıç olduğunu daha iyi anlarsınız. Öyle ki bugün bile birçok eleştirmene göre en iyi filmi hâlâ 'Bereketli Topraklar Üzerine'dir. Daha önemlisi, sinema tarihimizin en iyilerinden biri olarak anılır. Orhan Kemal'in eserinden uyarlanan 'Bereketli Topraklar Üzerinde' (1980), görüntüleri, oyuncuları, sinema dili ve konusuna yaklaşımıyla Erden Kıral'ın Yeşilçam estetiğiyle hiçbir ilişkisi olmadığının açık kanıtıdır. Dolayısıyla, Yılmaz Güney'in 'Umut' (1970) filmiyle başlayan ve Yeşilçam anaakım sinemasından kopuşu işaret eden yeni bir eğilimin her açıdan en olgun işleri arasında yer alır. Erden Kıral'ın benim için önemli yanlarından biri, 1970'lerin politik sineması ile 1980'lerin bireysel konuları temel alan auteur sineması arasında köprü kuran sinemacılar arasında olmasıdır. Dönemin siyasi koşulları nedeniyle Türkiye'de gösterimi 5 yıl geciken 'Hakkari'de Bir Mevsim' (1983) her iki sinema ekolünden de izler taşıyan, hem 1970'ler hem 1980'ler sinemasını yansıtan, kendi döneminin en ilgiye değer ve önemli filmlerinden biridir. Kıral, Ferit Edgü'nün 'O' romanından Onat Kutlar tarafından sinemaya uyarlanan filmde, gerçekçi gelenekle Avrupa auteur sinemasını birleştirir. 1980'ler boyunca Türkiye'de birçok örneğini göreceğimiz auteur sinemasını önceden haber veren filmlerden biri olarak kabul edilebilir. 'Hakkari'de Bir Mevsim'in, 1983 Berlin Film Festivali'nde Gümüş Ayı (Jüri Özel Ödülü) ve FIPRESCI dahil 4 ödül aldığını da belirtelim. 'Kanal'ı yaptığında, asistanlıktan gelen, kısa filmler çeken ve dönemin keskin politik ikliminin içinde sinemacılık pratiğine sahip bir yönetmen olarak çıkar karşımıza. Kökeni film eleştirmenliğidir. Sinemacı olarak en güçlü yanlarından biri ise film teorisine hâkim olmasıdır. İlk filmleri Batı'da Üçüncü Dünya Sineması ve gerçekçilik kapsamında değerlendirilir. 'Hakkari'de Bir Mevsim' ve peşinden gelen 'Ayna' (1984) ile birlikte filmlerinin Avrupa auteur sinemasından da izler taşıdığı görülür. Metin Erksan'ın 'Sevmek Zamanı' filminden sonra Türkiye'de devamı gelmeyen üslupçu ve kişisel bir sinema arayışının 1980'lerdeki öncülerinden biridir. 12 Eylül darbesinden sonra bir süre Türkiye'ye dönemez. Kayıtlarda Batı Almanya yapımı olarak geçen 'Ayna', Venedik Film Festivali'ne seçilir ve özellikle eleştirmenlerden olumlu tepkiler alır. 'Ayna' ve Berlin Film Festivali'nde yarışan 'Av Zamanı' (1988), Erden Kıral'ın, popüler estetikten tümüyle koptuğu, yeni arayışlara girdiği, ağır kamera hareketleri ve kesintisiz uzun planları tercih ettiği filmlerdir Sinemamızın en iyi dönem filmlerinden biri olan, Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın eserinden uyarladığı 'Mavi Sürgün' (1993) ise sinemasında yeni bir dönemin başlangıcıdır. 'Ayna' ve 'Av Zamanı'ndaki ağır tempolu plan sekans sinemasına yönelen alternatif biçimsel arayışlar, yerini hikâyenin öne çıktığı daha konvansiyonel bir sinemaya bırakır. Sonraki çalışmalarına baktığımızda, Erden Kıral'ın her filminde kendini tekrar etmeden yeni denemelere, farklı arayışlara girdiğini görmemiz mümkündür. Hakkari'de Bir Mevsim filminden... Erden Kıral başyapıtlarını çok erken veren bir yönetmendi. Kariyeri boyunca yaptığı her film hep 'Bereketli Topraklar Üzerinde' ve 'Hakkari'de Bir Mevsim' gibi iki başyapıtıyla