En güzel basketbol filmlerinden biri

'Hustle'a en iyi spor filmleri listemin ilk 20'si arasında yer bulamayabilirim belki; ama basketbol filmleri söz konusu olduğunda, uzun yıllar boyunca ilk 10'umda olacağını düşünüyorum. Belgeselleri bir yana koyarsak, 'Hustle' hayatımda seyrettiğim en güzel basketbol filmleri arasındaki yerini şimdiden almış durumda Filmin güzelliği, basketbol sporuna yazılmış bir aşk mektubu olmasından geliyor. Hazır aşktan söz ederken Philadelphia şehrini de unutmamak gerek. İlk 'Rocky' (1976) ile spor filmlerinin gönüllerdeki başkenti olan 'Philly'nin filmde özel bir yeri var. Güney Philadelphia'da büyüyen yönetmen Jeremiah Zagar'ın 'Rocky'ye yaptığı ölçülü ve hoş göndermeler bir yana, Philly filmde nerdeyse bir karakter gibi Sadece Philadelphia 76ers takımına değil, onun tutkulu taraftarlarına, ünlü oyuncuların resmedildiği şehir duvarları dahil olmak üzere sokaklardaki basketbol tutkusuna selam gönderen bir film seyrediyoruz. İşlerin çok kötü gittiği anlarda, şehrin içinde nefes alıp veren basketbol sevgisi ve sokak potaları, iki ana karakterin sığındığı bir yer gibi Ayrıca filmi seyrederken NBA ve ABD sokaklarındaki basketbol tutkusunu birbirinden ayırmanın pek mümkün olmadığını hissediyoruz. Filmin ana karakteri Stanley Sugerman'in (Adam Sandler) genç yetenek Bo Cruz'u (Juancho Hernangomez) İspanya sokaklarında keşfettiğini de unutmayalım. En az NBA kadar sokak basketboluna da güzelleme yapan bir film 'Hustle' Tam da burada, filmin hikâyesine geçebiliriz. Ama en baştan söylemekte yarar var: 'Hustle', 1930'lu, 40'lı yıllardan beri kemikleşen spor filmi klişelerini nerdeyse eksiksiz uyguluyor. Türü sevenleri üzmek istemeyen, beklentilerine saygı duyarak yazılmış bir film seyrediyoruz. NBA'de oynamak isteyen ahlaklı, iyi kalpli sokak oyuncusu İspanyol Bo Cruz'un karşısında ahlaksız ve kötü kalpli genç basketbol oyuncusu Kermit Wilts (Anthony Edwards) var. Bo Cruz'un muhteşem yeteneklerini göstermesini engellemek için elinden ne geliyorsa ardına koymuyor. Cruz'u keşfedip zirveye çıkarmak isteyen Stanley'nin karşısında ise onun muhteşem sezgilerini, basketbol bilgi ve tecrübesini kıskanan Philadelphia 76ers'ın sahiplerinden Vince Merrick (Ben Foster) duruyor. Spor filmlerinde ana karakterler, sadece kötü adamlarla değil kendi içlerindeki sorunlarla da boğuşurlar. Stanley, Philadelphia 76ers'ın tecrübeli patronu Rex Merrick'in (Robert Duvall) tespit ettiği 'çabuk pes etme' sorunuyla baş etmeye çalışıyor. Karşısına çıkan tüm engellere karşın Bo Cruz'un harika bir NBA oyuncusu olabileceğini kanıtlamak için her şeyini ortaya koyuyor. Bo Cruz ise içindeki öfkeye karşı savaşıyor, kendine inanmak kadar düzenli çalışma ve disiplinin de önemini kavrıyor. Spor filmlerinde iyi kalpli sporcu karakter, sadece kendisi için değil, bir kadın veya çocuk için de hedefine ulaşmaya çalışır. Gençlik hatalarıyla basketbol kariyerini başlamadan yok eden ve inşaat işçiliği yaparak geçinmeye çalışan Bo Cruz'un da annesinden uzakta babaanne yanında büyüyen bir kızı var. Sonuçta, önüne koyduğu hedef, sadece kendisiyle değil kızının geleceğiyle de ilgili Cruz ile Stanley'nin karşılarındaki güçlü engellere karşı verdikleri mücadeleye, hikâye örgüsüne ve senaryoya bütün olarak baktığımızda, 'Hustle'ın spor filmlerinin tanıdık öykü kalıplarına baştan sona bir güzelleme niyetine yazıldığı dahi söylenebilir. Senaryosu Taylor Materne ve Will Fetters imzasını taşıyan 'Hustle', klişelerle de güzel filmler çekilebileceğinin açık bir kanıtı. Klişeler, sonuçta sadece tel iskelettir. Asıl önemli olan o iskeleti çevreleyen malzemedir. 'Hustle'ın sevdiğim yanı, o tel iskeleti çevreleyen malzeme Mesela yetenek avcısı Stanley'nin Avrupa'da yeni ve genç basketbolcular keşfetmek için çıktığı yolculukları anlatan açılış bölümü İşinin gerektirdiği sürekli seyahat ve yalnızlık rutinini sevmediğini hissetsek de, bu sahnede Stanley'nin neyi aradığını çok iyi bilen bir basketbol kurdu olduğunu anlayabiliyoruz. Sadece burada değil, Stanley'nin Bo Cruz'u keşfettiği İspanya'daki sokak maçı sahnesinde de basketbolun ruhuna dair derinden bir bakış var. Açılış bölümünde de sezdiğimiz gibi, Stanley tribün için oynayan gösteriş meraklısı kibirli süper yeteneklerin NBA'de önemli bir yere gelemeyeceğine inanıyor. Öncelikle savunma yapmasını bilen, kazanmaya odaklı, takım olmanın önemini kavramış düzgün karakterli oyuncular arıyor. İşte bu yüzden, herkesin rekabetten ziyade ego şovu beklediği sokak basketbolunda, Bo Cruz'un tribünü boş verip savunmayı ve kazanmayı her şeyin önüne koyması karşısında neredeyse büyüleniyor. O noktada, sadece basketbolda değil bütün takım sporlarında yetenekli ve gösterişçi birçok gencin şöyle bir parladıktan sonra kaybolup gittiklerini hatırlamamak mümkün değil. Takım sporlarında kariyerleri boyunca ayakta kalan istikrarlı isimler, genelde Bo Cruz gibi takım oyununun ruhunu kavramış, kazanmaya katkı veren kişiler olmuyor mu genelde Ama filmin Rocky Balbao'nın şehirdeki sabah antrenmanlarını hatırlatan sahnelerinde gördüğümüz gibi onların da çok çalışmadan, disiplin kazanmadan bir yere gelmesi mümkün değil. NBA maçlarını seyreden biri değilim ama 'Hustle'ın basketbolun ruhunu yakalayan iyi bir spor filmi olduğuna inanıyorum. NBA video oyunu yazarı olan Taylor Materne'in söz konusu sporun kültürüne hâkim olmasının filmin başarısında önemli payı olduğu kesin. Senaryoda imzası olan diğer isim Will Fetters'ın da 2018 yapımı 'Bir Yıldız Doğuyor' (A Star is Born) ile Oscar'a aday gösterilen, son yılların yükselen yazarlarından olduğunu belirtelim. Öykünün sevdiğim bir başka yanı, aynı zamanda alternatif bir baba - oğul öyküsü anlatması. Stanley ve Bo Cruz, ortak noktaları olan, birbirlerine benzeyen karakterler. Geçmişteki hatalarının bedelini ödeyip üstesinden gelmeleri gereken sorunları var. Daha önemlisi, birbirlerindeki eksikleri tamamlıyorlar. Stanley, Teresa (Queen Latifah) ile evlenirken hayalini kurduğu sporcu çocuğu; Bo Cruz ise hiç yaşayamadığı