Yaşlılığın tadını çıkarın

İhtiyarlık âlemine dalın gitsin.

Her âlemin görevini yapın.

Hepimiz, dünyanın dönüşüne, gece ve gündüzün uzayıp kısalmasına göre yeme, içme, giyinme, barınma gibi konularda mevsimlere göre tavrımızı alıyoruz.

Yaz giyeceklerimizle kış giyeceklerimiz, yazın yediklerimizle kışın yediklerimiz ve kışa hazırlıklarımız, zamana, güne ve saate bile uyduğumuzu gösterir.

Çocukken oyuncaklarımıza sarılırken yaşlanınca bastonumuza sarılırız.

Çocukken anne ve babanız ve diğer yakınlarınız elinizden tutarken aldığınız tadı, ihtiyarladığınızda sizin çocuk ve torunlarınız elinizden tutarken de aynı tadı alırsınız.

Değiştirmek elimizde değil.

Bütün bilim adamları dünyanın hızından bir salise değiştirmeye gücü yetmiyor.

Öyle ise biz zamana uyalım.

"Zaman bize uymuyorsa, biz zamana uyalım" sözü salında doğru bir sözdür ama bugünkü kullanımda bu söz çok kötü ve manası ters yönde kullanılıyor.

Ramazan orucunu en uzun günlerde Haziran'da tuttuğumuz gibi en kısa Aralık ayında da tutuyoruz.

Zamanı yaratan Allah celle eclalühün emrine uyuyoruz.

Beş vakit namazımız bile uzun günler ve kısa gecelere göre bir saatlik ileri ve geri namazlarımızı kılmakla ibadetlerimizi de zamana göre kılıyoruz.

Yani yaşlanınca günlerimizi, şikâyet değil, şükür havasında geçirirsek o anlarımız da ibadet olur.

Kırk sene merdivenlerden çıkarken her yokuşun bir de inişi var kuralına göre, kırk yaşından sonra merdivenlerden inişe geçiyoruz.

Çıkışlar zordur, inişler kolaydır.

Çıkarken elinden tutanlar olduğu gibi, inerken eline baston verenler vardır.

Elinden tutan oğul eliyle torun elinin size verdiği mutluluğu para saymada bulamazsınız.

O ellerin size yaydığı sevgi tadını, Ağustos ayında, Toroslar'da, çam ağacının dibinde, çoban pınarından içtiğiniz buz gibi suyun tadının bütün hücrelerinize yaydığı tattan daha tatlıdır.

Gençken el attığınız, yardım ettiğiniz eller şimdi size uzanıyor.

Selam verdiğiniz, gönül aldığınız kişiler sanki borç ödermiş gibi size dönüyor.

Mutlu yaşamak için, zengin veya fakir olmaya gerek yok.

Zenginlikte ve fakirlikte hep şükür şerbeti içenler,

"Vardır bunda da bir hayır" diyenler,

Sabır taşını çatlatmadan yutanlar,

Endişe, kaygı gibi streslerden uzak durduklarından ihtiyarlıklarında bunun tadını çıkarırlar.

12 Eylül 1980 darbesinde komünistlikten hapse atılan 17 yaşlarında bir çocuk, bana sırtındaki işkence izlerini göstermiş ve bunun intikamını alacağını söylemişti.

Oğlunda düzelmeler gören babası bana teşekkür etmeye geldiğinde, "Hocam, ben oğlumu çiğin etiyle besledim; o nasıl bu hale geldi" demişti.

"Çiğin etiyle besledim" sözünü ilk defa duydum; o şehirde aklı başında olan birine sordum, "O adam iyi bir hamaldır. Yük kaldırıp indirerek evi geçindirir. "Çiğin eti" iki omuzdaki ettir.

Yani "hamallıkla ben onu besledim, haram yedirmedim bu nasıl oldu" diye sana soruyor" demişti.

Sonra o şehre yıllar sonra vardığımda o adamı ve oğlunu sordum, "Oğlu temiz bir iş yapıyor, babasına da çiçek gibi bakıyor" demişti.

Zengin veya fakir olsun, fark etmez, malınızda ve teninizde haram lokma olmamasına dikkat ederseniz, varlığınızı etrafınızla paylaşmaya çalışırsanız, ihtiyarlığınızda hem ailenizden, hem komşularınızdan hep sevgi ve saygı görecek ve mutlu olacaksınız.

Sevgili Peygamberimizin ihtiyarlıktan şikâyeti yoktur ama Hac süresinin beşinci ayetinde Erzeli'l-omr/namaz kılamaz, zaruri ihtiyaçlarını göremez, ne söylediğini bilemez bir bunak ve rezil olmaktan Allah'a sığınırım anlamında duası vardır.

Başınız ağrır, dişiniz sızlar, mideniz bulanır, böbrek taşı, diz ağrıları gibi hastalıklar, o yaşa kadar geçen sağlıklı yılların zekâtı gibidir.

Sabredersiniz sevap, tedavi olursunuz sevap, belli etmemeye, hiç kimseyi üzmemeye dikkat edersiniz yine sevap kazanırken, günahlarınızın dökülmesine de katkısı olur.