Sözlü ve yazılı tarihin bize haber verdiği ilk seçim, Rabbimizin haber verdiği seçimdir.
Çocukluğumuzda bizi eğitmek için sorarlardı:
- Kimin kulusun
- Allah'ın.
- Ne zamandan beri
- "Kalü belâ"dan beri.
- Kalü belâ neye derler
- Allahü azimüşşan bütün ruhları halk eyledi ve sual eyledi. "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" dedi.
Bütün ruhlar "Bela/evet sen bizim Rabbimizsin" dediler. İşte o günden beri Müslümanım" diye öğretilirdi.
Yani Rabbimiz, bütün ruhları yaratıyor ve soruyor.
Bütün ruhlar da seçimini "Bela/evet Rabbimizsin" diyerek seçime "evet" diyorlar.
Seçim sonuçları, yüzde yüz "evet" tarafındadır.
Rabbimiz bu seçim olayını Kur'an-i Kerim'inde şöyle haber verir:
وَإِذ' أَخَذَ رَبُّكَ مِن' بَنِي آَدَمَ مِن' ظُهُورِهِم' ذُرِّيَّتَهُم' وَأَش'هَدَهُم' عَلَى أَن'فُسِهِم' أَلَس'تُ بِرَبِّكُم' قَالُوا بَلَى شَهِد'نَا أَن' تَقُولُوا يَو'مَ ال'قِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَن' هَذَا غَافِلِينَ
"Hani Rabbin, Adem oğlunun sırtlarından zürriyetlerini almış ve kendilerine şahit kılmıştı:
Ben, sizin Rabbiniz değil miyim (demişti de)
"Evet, (sen bizim Rabbimizsin) şahidiz" demişlerdi. Kıyamet gününde, "Biz bundan habersizdik" demeyesiniz diye. (Dünyaya gelen ve gelecek olan her insanda İslâm'ın mührü Rabbimiz tarafından vurulmuştur.)
أَو' تَقُولُوا إِنَّمَا أَش'رَكَ آَبَاؤُنَا مِن' قَب'لُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِن' بَع'دِهِم' أَفَتُه'لِكُنَا بِمَا فَعَلَ ال'مُب'طِلُونَ
Veya "Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen nesiliz; batıl işler yapanların yüzünden bizi helâk mı edeceksin" demeyesiniz diye (şahit tuttuk).
وَكَذَلِكَ نُفَصِّلُ ال'آَيَاتِ وَلَعَلَّهُم' يَر'جِعُونَ
İşte biz, ayetleri böyle açıklarız. Umulur ki (sapıklıklarından) dönerler." (A'raf süresi ayet 7/172-174)
Allah (cc), kıyamete kadar gelecek her insandan söz almıştır.
Birileri çıkıp da, "Ben hatırlamıyorum" diyebilir.
Çocukluğumuzda üç aylık iken annemizin söylediklerini, gülücüklerini hatırlayan var mı
Annelerimizin bizlere bir günlükken gösterdiği sevgi ve şefkatin bizim şahsiyetimizin gelişmesinde etkili olduğunu öğreniyoruz ama bebekken bize gösterilen şefkati hatırlamıyoruz. Ancak etkisini, damgasını taşıyoruz.
Bazı şeyleri hatırlayamamamız, olmadığı anlamına gelmez.
İşte bütün insanlardaki iyiye, güzele, doğruya olan meyil, o sözleşmenin etkisiyledir.
Şair, şiirini yazar, insanlara sunar ama o, daha ötesini arar.
Ressam, ayçiçeğinin resmini yapar ama tarladaki ayçiçeğinin aynısı olmadığından daha güzeline ulaşmaya çalışır.
Tefsirci bütün gücüyle Rabbinin kelamını anladığı kadarıyla yazar, yaşar ama sözünün sonunda "Allahü a'lem/en doğrusunu Allah bilir" diye not düşer.
Bütün bunlar her insanın içinde en güzele olan hasret vardır ve onu da "Elest Bezmi"nde duyduğu Rabbimin kelamını ve cennette Hazreti Adem'in genleriyle gördüğü güzellikleri aramaktadır.
Şair Ruhi:
"Sanman bizi kim şıra-i engürle mestiz
Biz ehli harabattanız mesti elest'iz" diyor.
Yani, bizi üzüm şarabı sarhoş etmiş zannetmeyin.
Biz "elest" hitabıyla sarhoş olmuşuz diyerek, tasavvuf şairlerinin şiirlerindeki şarabın üzüm şarabı olmadığını, Allah'ın (cc) hitabıyla sarhoş olduklarını da ifade etmiş oluyor.
İbnül Farid de Arapça şiirinde (Divan 2/144)
"Biz üzüm çubuğu yaratılmadan önce, sevgilimiz olan Allah'ın zikrini içtik de şevk içinde sarhoş olduk" diyor.
Bütün dünyada "üç kardeş" hikâyelerinde en iyi niyyetli, en doğru, en erdemlisi en küçük olandır; neden
Çünkü en küçüğün aile, çevre ve okul üçgeninde bozulması daha tamamlanmamıştır da ondan.
Bu durumu Rabbimiz:
فَأَقِم' وَج'هَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِط'رَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَي'هَا لَا تَب'دِيلَ لِخَل'قِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ ال'قَيِّمُ وَلَكِنَّ أَك'ثَرَ النَّاسِ لَا يَع'لَمُونَ