Kötü niyyetle gelen, iyi niyyetle dönsün

Peygamber'i (s.a.v.) öldürmek için gönderilen insanlar, iman edip dön­müşlerdir geriye.

En bilinen örnek Hazreti Ömer'dir (r.a.)

Öldürmek için gelenler Müs­lüman olurlar; işte bu tür yetenekli insanlar Müslüman olursa İslâm'ın sesi dünyaya daha hızlı gidiverir.

Onun için okulumuzda, çevremizde, mahallemizde her türlü insanla ilgilenmek bizim asli vazifelerimiz ara­sındadır. Ve bunu yaparken de kimseye yük olmamaya dikkat edeceğiz.

Allah (c.c.), bizi kendimizin sahip olduğu güçten sorumlu tutacaktır.

Maddi gücümüz, bedeni gücümüz, akli gücümüz, diploma gücümüz, ünvan, şan, şöhret gücü bir araya getiriliyor ve bundan hesaba çekiliyoruz.

Bunu yerine getirirken de kimseye yük olmamaya çalışacağız.

İslâm'da ihya hareketleri olmuştur, Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.) günümüze kadar hangi âlimi ele alırsanız alın isim yapmış olanlardan hiçbiri, başkasına yük ol­madan görevlerini yapmışlardır. Meselâ bir İmam-ı Gazali kimseye yük olmamıştır. Gazali, iplikçilik yapan kişi,

Kuduri, Ha­nefi fıkhında en değerli eseri veren zat; topraktan tencere yapıp satarak geçimini sağlayan zat.

Zeccac, cam ticareti ile meşgul olur ve insanlara da bir şeyler anlatırmış.

İmam Ebu Hanife Hazretleri ticaretle meşgul oluyor, talebelerin­den zeki olanların masrafını o çekiyormuş, okuyuncaya kadar tabii ki.

Ve kendisi kimseye yük olmadan geliyor.

İmamı Şafi Hazretleri kimseye yük değiller.

Yani mezhep imamları, dört mezhebin imamı da kendi geçimini kendi­leri temin ediyorlar, bir başkasına yük olmadıkları gibi, devlet başkanından da verileni almıyorlar.

Ondan sonra gelenler yine aynı şekilde.

Günümüzde etkili olanlar vardır, kendi geçimini kendileri temin ederler.

Hani şıh efendiler vardır, cami imamlığı yapmaktadırlar.

İnsanlar arasında ayrım yapmayacağız.

Gençlik veya ihtiyarlık, amir veya memur, sivil veya asker, her ne tipten insan varsa, İslâm'ı tebliğ etmekle, öğretmekle görevliyiz biz.

Ve ilerde, büyük bir plan için hareket ediyorsak, yani İslam'ın topyekûn insanların evlerinde, sokaklarında, caddelerinde bütün bir hayatında İslâm'ın tatbik edilmesini yaşamasını istiyorsak bütün insanlara yönelik olmamız gerekiyor.

Dü­şünün ki, Ya-Sin süresinin ikinci sayfasında bir başkente Washington'a gönderilen üç kişisiniz.

Washington şehrinde her bir insan inkâr denizinde boğulmak üzere.

Hiçbirini diğerinden ayırmayacağız ve en yakınımızda olanı kurtarmaya çalışacağız.

O şehirden on bin adam kazandınız, yeterli mi Hayır.

10.000 tane adamı eğittiniz. Ne olur

On bini eğitilmiş olur. Geri kalanlara devam edeceksiniz.

Her insan, ayrı bir değerdir.

Pisliğin içinde debelenen birini bile gördüğümüzde, ona "pislik adam" gözüyle değil, pisliğe bulanmış pırlanta desem az olur.

Dünyanın en değerlisinin pisliğe bulanmış olduğunu düşünüp onun İslam'la temizlenmesi gerekir.

Eğer şehrin hepsi inkâr kazandığınız hayatının içe­risinde ise 10.000 insan o kalabalığın içerisinde erir, pis koku­nun içerisinde boğulur gider.

Yani siz, tertemiz bir gülü, pislik içerisine atın, oradan pislik kokusu gelir, gülün ko­kusu mahvolup gider.

Bizim Türkiye'deki İslâmi kesimin başarılı olamayı­şının nedenlerinden bir tanesi de bu.

8 tane, 10 tane, 100 tane, 150 tane talebe ile ilgileniyor ama o mahallede bir insan fakirlikten dolayı kötü yola girmiş ise onunla ilgi­lenmiyor.

Ve ilgilenmediğinden dolayı o insanın yanına gelip gidenler o toplumun ahlakını bozuyorlar.

Sen kül­lükte gül yetiştirmeye çalışıyorsun.