Kendimi övmüş olmayayım

Ahmet Tek (Anadolu Ajansı Genel Müdür Muavini)

Aylık "Karaman Bakış" dergisi yıl 1, sayı 2, 01.02.2008

"BİR HOŞ MEKÂN, BİR GÜZEL İNSAN

Karaman Bakış dergisinin ilk sayısı için kaleme aldığım Mehmet Bey Parkı'nın sıcaklığını unutamayan başkaları da, umarım kendi bakış açılarından değerlendirmelerde bulunurlar.

Bu hoş mekânın güzel insanlarını hatırlamak daha anlamlı olmalı. Bu düşünce ışığında, bir güzel insanı, kelimelerin dar çerçevesi içinde bile olsa tanıtmaya çalışacağım.

Bir insanı tanıtmak, o insanı size yakın kılmak gibi bir işlevi asla üstlenmez.

Bu kişi, sizin dost olarak, saygı ve hürmetle andığımız biri ise zaten onun sınırlarını siz tespit etmişseniz, burada yapılacak olan bu kişinin güzelliklerini sergilemekten daha çok, belki anılara doğru bir yolculuk olur, o kadar.

Kimin için söylendiğini bilmesem de hep ağırlığı olan ve bugüne kadar ikinci bir kişiye giydiremediğim "Hiçbir kapı, altından geçerken onu eğilmeye mecbur edemez" cümlesini tereddütsüz, deri gibi vücudunun parçası haline getiren tek kişi o, benim gözümde.

1970'li yılları gözünüzün önüne getirin. Kara kuru, bir yiğit köylü çocuğu. Şivesi, geldiği bölgenin tınısını taşıyor.

Derin göz çukurunda 2 siyah ''algımetre''. Sizinle konuşurken, sohbeti koyulaştırırken kendisini anlayıp anlamadığınızı ölçme aygıtının ibresi iki göz, o günlerden hatırladığım.

Bir de zekâsının yüksekliği. Okuduğu her şeyi paylaşma çabası, bunları anlattıkça zenginleştiği, okuduklarını unutmaması, analiz yeteneği.

Zihinsel çapı, (Elbette o günlerde ve sadece bana göre) Karaman ölçeğinde kimseyle mukayese edilemez.

Okumaya doyamadığım yıllar, kim neyi önerirse su gibi içtiğim günler. Çevirilerin yeni başladığı dönemde her yeni ismi onunla duyuyoruz, ondan dinliyoruz. Hamidullah, Kutup kardeşler, Mevdudi vb... Bilginin temeline inilmesini öğütleyen bir bilge.

Oysa şimdi düşünüyorum da, aramızdaki yaş farkı sadece 8-10 yıl kadarmış.

Kendisi bilmese de öğütlerini bir ömür boyu dağarcığımda taşıdığım, sohbetinden yararlandığım, davranış olarak şekillendirememiş olsam bile zihnimin derinliklerinde hep koruduğum, insani ilişki biçimini önemsediğim bu güzel insanla ben Mehmet Bey Parkı'nda tanıştım.

Etrafında nasıl da kümelenirdik. Her birimiz ne kadar aç ve susuzuz ki, dinlemekten hiç bıkmıyorduk.

Eminim,kendisini can kulağıyla dinleyen bizlerin çay parasını, çoluk çocuğunun rızkından kısarak ödüyordu.

Ne hikmetse çay paralarını hep kendisi ödemeye mecburmuş gibi davranırdı.

Şimdi anlıyorum ki; o cömertlik abidesi,ödediği çay parası yüzünden çoğu kez evine boş ceplerle gidiyordu.

Onu tanıdığım yılı tam hatırlamıyorum ama 1975 olabilir. Daha sonraki yıllarda ise ara sıra yüz yüze görüştüğüm o güzel insanın benim gönlümde yeri bir başka.

O, tanıyanların ''Mahmut abisi'' olurken, benim daha çok ''Mahmut Hocam'' oldu. Hocam ne çok hakkın geçti bana, bir bilsen. Hiçbir zaman ödeyemeyeceğim hakkını helal etmeni isterim.

Halen Millî Gazete'de günlük yazıları yayımlanan hocamın en iyi okuyucularından biriyim.

Kendi ifadesi ile ''İyimserliğimi bozamazsınız'' diyen Mahmut Toptaş hocam, bakın bir yazısında bu durumunu izah ederken, ''Allah'ın yarattığı her insan değerlidir. Onun için ben iyimserliğimden vazgeçmeyeceğim. Kimseden ümidimi kesmeyeceğim'' diyor.

O, amansız bir iyimser. İyimserliği, cömertliğiyle yarışır.

Göcer köyünde 1947 yılında doğan Mahmut Toptaş, özgeçmişinde şu cümlelere yer vermiş:

''Babam, sözü senet, sır saklayan, güvenilen, hiçbir zaman veresiye alışveriş yaparak borca girmeyen bir adamdı.

Babamdan etkilenmişim ki; ben de taksitle alışveriş yapmam; borç para istemem; halimi kendimden başkasına söylemem.

Sevinilecek hallerimi eşim, çocuklarım ve dostlarımla paylaşırım ama üzücü olayları benden başka kimseye söylemem.''