Allah'ın yardımı ne zaman gelir
Cevap, aynanın karşısına geç ve kendine bak.
Üzerinde senin kendinin yapıp da yapıştırdığın tek bir şey var mı
Ayna yoksa göz, kendini göremez ama iki el ve on parmağı görür.
Bu parmaklar tesbih çekebildiği gibi, tetik de çekebilir.
Bu eller, IMF önünde dilenebildiği gibi Gazze'de dağıtabilir.
Bu ayaklar, düşman önünde kaçabildiği gibi, düşmanın arkasından kovalayabilir.
Bu diller, zalime yağ, methiye düzdüğügibi, mazluma mersiye söyleyebilir.
Bu boy ve boyun, Allah'a boyun eğdiği gibi, kendini Rab yerine koyan ve herkesi kendi kriterlerine boyun eğmeye zorlayanlara boyun eğebilirken Musa aleyhisselam gibi isyanı seçebilir.
Bütün bu seçimlerde etkili olan, akıl ve imandır.
Aklı veren de Allah'tır.
Herkesi kendi kriterlerine boyun eğdirenler, Firavun gibi kendilerini Rab olarak ilan edenler, eğer başarabilselerdi kendi çocuklarına en üstün aklı verirlerdi ama en zenginin çocuğu elini kaldıramazken, en fakirin çocuğu halterde dünya şampiyonu oluyor.
Yani sahip olduğumuz en değerli varlığımız ve hiçbir zaman göremediğimiz ruhumuzu da o Allah celle celalüh veriyor.
İmanımızı da Allah veriyor, her gün beş vakit namazda köylerin, şehirlerin en yüksek yerinden en yüksek tonda bağırarak bütün insanlığa hatırlattığımız, "Allahü Ekber/En büyük Allah'tır".
(Not: Müezzin kardeşlerim, bugünden sonra sesinizi, makamın balonu yapmayınız.)
Bugünden itibaren "En büyük filan veya filan devlet" diyerek cehenneme doğru koşan insanlığın karşısından gelip, çocuğunu kaybeden ananın hissiyatını sesinize yüklemeye çalışın.
Allah'ın yardımını gördünüz mü..
O'nun bize lütfettiği organlarımızı biz, yanlışlıkla bizim gibi doğup büyüyen ve ölen zalim, kâfir insanların gölgesinde onlara kurban etmeyelim.
Önce Allah celle celalühün bize verdiği ve dünyanın en korkunç silahlarını yapan aklı, teni, canı imanı, malı, makamı, rütbeyi, şanı, şöhreti… Allah yolunda son haddine kadar bir kullanalım.
Rabbimiz, kendi yardımının ne zaman geleceğini bize haber veriyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا إِن' تَن'صُرُوا اللَّهَ يَن'صُر'كُم' وَيُثَبِّت' أَق'دَامَكُم'
"Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar." (Muhammed süresi ayet 47/7)
Allah'ın bize verdiği ten, can, mal, makam, şöhret, rütbe, itibar… nimetlerini Allah yolunda kullandığımız ve başarılı olamadığımız anda yardımın geleceğini haber verir.
Aklı ne kadar ve nasıl kullanacağımızı da bize öğretiyor:
"Akıllı adam" dendiğinde aklınıza kim geliyor
Akıllı adam, kendi aklını yaratanın Kitab'ına, Allah'ın elçisinin açıkladığı ve uyguladığı şekilde uyan adamdır.
Denizi görmemiş Mezopotamya halkına, "Allah'a kul olmalarını, Allahtan başkasına kulluk yapmamalarını" tebliğine uzun yıllar devam eden Nuh aleyhisselama Rabbimiz: "Gözetimimiz ve vahyimiz altında bir gemi yap" denildiğinde, hiç tereddüt etmeden yapmaya başlamıştır.
İşte iman bu.
Hazreti Ebubekir (r.a.), İsra gecesinde müşriklerin alaylı, "Senin adam bu gece yedi semanın üstüne çıkmış gelmiş" dediklerinde, "O söylemişse doğrudur" demiş.
İşte iman bu.
Deniz görmeyen o ülkenin Kur'an'daki "mele"si, bugünün ifadesiyle yöneticiler, yandaşlar, komutanları, bilim adamları, halkı krala kulluğa yönlendirenler, Nuh aleyhisselamın karada gemi yapmaya başlamasıyla onlar da onun açık hava atölyesine uğrayıp onunla dalga geçmeye başlarlar.
وَاص'نَعِ ال'فُل'كَ بِأَع'يُنِنَا وَوَح'يِنَا وَلَا تُخَاطِب'نِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُم' مُغ'رَقُونَ
"Gözlerimizin önünde ve vahyimizle gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme (yardım isteme) çünkü onlar suda boğulacaklar.
وَيَص'نَعُ ال'فُل'كَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَي'هِ مَلَأٌ مِن' قَو'مِهِ سَخِرُوا مِن'هُ قَالَ إِن' تَس'خَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَس'خَرُ مِن'كُم' كَمَا تَس'خَرُونَ
(Nuh) gemiyi yapıyor. Kavminin ileri gelenleri ona her uğrayışında onunla alay ediyordu. (Nuh onlara) dedi ki: "Eğer siz, bizimle alay ederseniz, sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay ederiz." (Hud süresi ayet 11/37-38)
İşte peygamberin örnek imanı:
Allah celle celalüh yüzdürecek denizin olmadığı yerde, "Gemi yap" dediğinde, günümüzün akıllı geçinen çok bilmişleri gibi, "Neden, niçin, nasıl, ama, lakin… demeden, "Onlar, suda boğulacaklar" dediğinde "Nasıl" demediklerinden o günden bugüne kadar nesliyle yaşamışlar.