Suudi Arabistan dönüşürken

Suudi Arabistan'da yaşanan gelişmelerin arkasında ne var sorusu zihinleri meşgul ediyor. Kadınlara verilen haklar, yeni inşa edilecek fütüristik NEOM kentinin görselleri, futbol sponsorlukları, içki satışları gibi haberler şaşkınlık uyandırıyor. Geçmişte birçok Müslüman ülkede dini atmosfere çeşitli mali yardımlarla yön veren Suudi Arabistan nereye gidiyor sorusu gündeme geliyor. Ülkede yaşanan dönüşüm laikleşme yahut sekülerleşme olarak tarif edilebilir mi

2016 yılında henüz 31 genç yaşındayken Veliaht Prensliğe yükselen Muhammed Bin Selman (MBS) aile içinde yaşanan gerilimlerle ve Cemal Kaşıkçı hadisesiyle sıkça gündeme geldi.

Suudi Arabistan'ın bölgesindeki ve küresel sistemdeki rolü ne yöne evrilecek sorusu genç Veliaht Prens'in gelecek vizyonuyla birlikte daha çok tartışılacak görünüyor.

MBS'nin 2030 Vizyonuna giden süreci irdelerken 11 Eylül saldırısını hatırlamak zorundayız. Saldırıda ismi geçen 15 Suudi Arabistan uyruklu kişi FBI soruşturmalarında yer almış ve ABD'de Riyad'a karşı sert rüzgarlar esmişti.

11 Eylül hadisesi Batı'da El-Kaide örgütünü doğuran dini eğitim müesseselerini masaya yatırmış ve İslam karşıtlığı (İslamofobi) için de önemli bir gerekçe bulunmuştu. El Kaide lideri Usame Bin Ladin'le ilişkili devletler ve finansal destekçilere karşı Başkan Bush'un yeni haçlı seferini başlatmış ve Afganistan'da, Irak'ta trajik bir dönem başlamıştı.

2000'li yıllar hem politik hem de ekonomik gündeme yeni başlıklar ekledi. Körfez ülkelerini kaygılandıran gelişmelerin başında petrolün yerini alacağı düşünülen alternatif enerjiler vardı. Küresel iklim tartışmaları sürdürülebilir enerji ihtiyacını öne çıkardı.

Körfez ülkeleri petrol gelirlerini farklı sektörlerde değerlendirerek dünya ekonomisinde aktif rol almaya başladılar. Körfez ülkelerinin yeni elitleri bu süreçte geleceğe dönük riskleri azaltmak için dijital alandan finansa, gayrimenkulden havayolu şirketlerine kadar pek çok alanda yatırımlarını çeşitlendirdiler. Katar ve BAE daha az nüfusa ve coğrafyaya sahip olmalarına rağmen Suudi Arabistan'dan daha başarılı işlerle karşımıza çıktılar.

Suud ailesinin kalabalık olması ve her hanedan mensubunun sistemden aldığı pay kurumsallaşmaya zarar verdi. MBS bu ortamda önce kendi ülkesinde dönüşümü gerçekleştirmek ardından da Arap dünyasının liderliğini elinde tutmak istiyor.

20. yüzyıl boyunca Orta Doğu'da Krallıklar-Cumhuriyetler meselesini ortadan kaldıracak süreç ise Mısır'da yaşanan gelişmelerle dengeleri değiştirecekti.

MBS El Kaide gibi yapılara mesafeli olduğunu göstermek için bir takım reformlara girdi. Ancak bu reformlar Türkiye'nin yaşadığı deneyimden uzak. MBS ülkesini Batılıların nezdinde yaşanabilir hale getirmeye çalışırken asıl gayesi beyaz yakalı iş gücünü ülkesine çekmek ve turizmden pay almak.

Suudi Arabistan'da Vehhabilik zaten sistemi ayakta tutan dini ideolojinin ta kendisi. Yaşanacak kısmi dönüşüme ulemanın direnç göstermesi de mümkün değil. Bölge uzmanları Birol Başkan, sürecin politik ve ekonomik sebeplerini öne çıkarırken Gökhan Çınkara ise MBS döneminde yeni elitlerin, teknokratların öne çıkması, Arap Milliyetçiliğin yeniden inşa edilmesi ve petrol sonrası ekonomiye geçiş çabalarını vurguluyor.