Ankara'nın gündeminde Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmelere dair haber akışları öne çıkıyor.
Suriye'de Suveyda'da yaşanan olaylar ve istikrarsızlaştırma çabalarının arkasındaki adresler belli. Suriye'nin bütünlüğünü isteyen Ankara, kaos senaryolarına karşı dikkatli. Suriye'de hem İsrail'in hem de İran'ın bıraktığı izler ve senaryolar kalıcı bir istikrarı zora sokarken Ankara'nın çözüm arayışları da çok boyutlu.
Irak'ta Süleymaniye'de yaşanan çatışmalar ise KYB içerisinde biriken ayrışmanın yansımasıydı. Bafel Talabani ve amcazadesi Lahur Cengi Talabani arasındaki kavga silahlı çatışmaya dönüştü.
Süleymaniye'de Lalezar otelinde yaşanan çatışmalar Güney'deki kavgada kişisel çıkarları öne çıkarıyor belki ancak koalisyon güçlerinin DEAŞ'la mücadele için verdiği ağır silahların taraflarca kullanılması Irak'ın istikrarını da tehdit ediyor.
ABD'nin Irak'ı işgali sırasında aktif görev alan ve bölgesel yönetimin şekillenmesinde yer alan kadroların kavgası hiç de yeni değil. Uzun zamandır birbirlerini kollayan ikinci kuşak aktörler suikast, darbe iddiaları ile birbirlerini itham ediyor.
İran-İsrail arasında süren 12 gün savaşının etkilerini Irak'ta nasıl görebiliriz sorusunun cevabı aslında bu kavgalarda kendisini gösteriyor.
İşgal sonrası yeni anayasa ise bir düzen arayışına giden Bağdat'ta ağırlığını hissettiren İran, Başbakanlık yani icra makamında etkili olmuştu. Ancak Tahran'ın etkisinin Bağdat'ı sıkıştırdığı ve bölgesel denklemde karşılaştığı açmazlar yeni bir evreyi zorunlu kılıyordu.
IKBY tarafının Bağdat'tan beklentileri ve aynı zamanda iç çekişmeleri de Irak'ta sükuneti erteleyen süreçlerdi. İsrail ve İran'ın çatışmayı farklı sahalarda sürdürdüğü bir döneme tanık olduk. Şimdi Süleymaniye'de yaşananlara da aşiret içi bir kavga diye bakmak saflık olacaktır.
Mam Celal'in oğlu ve yeğeni kanlı bıçaklı haldeyse fillerin tepiştiğini de görmek zorundayız.