Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun en dikkat çeken gündem maddesi, İsrail'in Gazze'yi işgal operasyonuna devam ettiği bir dönemde, 10 ülkenin Filistin devletini resmen tanıması olacak.
Bu ülkeler arasında Fransa, Kanada, Avustralya, Belçika, Lüksemburg, Malta, Portekiz, Andorra ve San Marino yer alıyor. İngiltere Başbakanı Starmer da açıklama yaptı: "Çabalarımızın bir parçası olarak Temmuz ayında, Filistin Devleti'nin tanınmasına ilişkin kararımız doğrultusunda hareket edeceğimiz şartları ortaya koydum. O an geldi. Bugün barış ve iki devletli çözüm umudunu yeşertmek için, bu büyük ülkenin başbakanı olarak Birleşik Krallık'ın, Filistin Devleti'ni resmen tanıdığını duyuruyorum."
7 Ekim 2023'te başlayan Hamas harekatından sonra Gazze'de yaşanan süreç önce katliam daha sonra soykırım kavramıyla dünyada tepki toplamıştı. Filistin Devleti'nin tanınması, sembolik açıdan önemli bir adım olmasının yanı sıra, Netanyahu kabinesinin üzerindeki uluslararası baskının artmakta olduğuna dair güçlü bir mesaj niteliği taşıyor. Bu gelişme, özellikle Avrupa kamuoyunda Gazze'deki yıkıma ve insan hakları ihlallerine yönelik tepkinin boyutunu gösteriyor.
7 Ekim 2023'ten bu yana süren İsrail saldırılarında en az 65 bin Filistinli yaşamını yitirdi; yaralı sayısı ise 166 bini geçti. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre, 147'si çocuk olmak üzere 442 kişi de açlıktan hayatını kaybetti.
GAZZE'DEN ZAFER ÇIKAR MI
1948 yılında ABD-SSCB ve Avrupa işbirliğiyle kurulan İsrail'e karşı Birinci Arap-İsrail Savaşı başlamıştı. Arap-İsrail savaşı giderek isim değiştirdi ve Filistin-İsrail savaşına evrildi. Gelinen noktada Hamas-Filistin savaşına tanık olduk ancak Filistin direnişinde yer alanlar terörist kategorisine konuldu.
Nihayet Macron'la başlayıp Starmer'la devam eden Avrupa merkezli Filistin'i tanıma duyurularında bazı arızalar var. Bu satırları yazmak zorundayız çünkü 1948'de başlayan Arap-İsrail savaşının mutlak mağlubu görmezden gelemeyiz.
Problemin adını Filistin Meselesi/Filistin Davası/Filistin Sorunu diye adlandırmak baştan bir yenilgiyi barındırıyor. Osmanlı sonrası bölgeye İsrail Sorunu'nu armağan edenler bunun bir saatli bombaya dönüşeceğini de gayet iyi biliyorlardı.
1948'e giderken Ürdün, Mısır, Suriye, Irak, Suudi Arabistan gibi sömürge sonrası tutunmaya çalışan ülkelerin İsrail'e karşı dirençsizliği çok boyutlu sorgulanmak zorunda. O günlerdeki askerî dirençsizliğin sonraki savaşlarda da devam ettiğini ve artık yerleşik bir mağlubiyete dönüştüğünü görmek zorundayız. Bugün gelinen noktada 2 devletli çözüm önermesinin 6 milyon Filistinli mülteciyi içermediğini ve İsrail sorununun (çözül/müş) gibi bir havaya bürüneceğini söylemek zorundayız. 1967 sınırlarına dönüş ve 2 devletli çözüm önermesinin çaresizlik içinde bir kazanım olarak empoze edildiğini görmeliyiz.