Gıda konusunda dışarıya bağımlılık bir ülke için en büyük felâkettir. Zira iktisatçılar derler ki, "Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz."Bir ülkede zenginlik kaynakları Allah'ın insanlara rızık için yarattığı ve işlemesini istediği hava, su, toprak, maden, orman, su ürünleri ve güneş gibi kaynaklardır
Bediüzzaman hiçbir konuda peşin hükümle yaklaşmaz. Daima müsbet ve menfi yönlerine bakar ve müsbet olanını alır, menfî olanını ise reddeder. Bunu yaparken sebeplerini de aklî ve mantıkî delillerle izah ve ispat eder.Bediüzzaman'ın Avrupa'ya bakışı da böyledir. Avrupa'yı ikiye ayırır: Birincisi, "İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı iç
Müçtehit mezhep imamları ibadet dili Kur'ân'ın nazil olduğu "Vahiy dili" olan Arapça dili olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.Bu hususta icma vaki olmuştur. Ancak İran'lıların Müslüman oldukları zaman kendilerine namaz farz olduğu için ve bir vakit namazı vaktinde kılınması şart olduğu ve vakti geçirmek caiz olmadığı için İmam-ı Azam Ebu Hanife (r
İdare ilimledir veya zulümledir.Meşrû yönetim ilimle olandır. Zulümle yönetim gayr-i meşrûdur. Zulmü netice veren meşveret de yasa da meşrû kabul edilemez. Zira her ikisinin de amacı hakkı ve adaleti sağlamaktır. Haksızlıkta ittifak, ittifak değildir ve bunun meşveretle karara bağlanması veya yasa ile meşrûlaştırılması haklı, doğru ve âdil kılmaz.
Peygamberimiz (asm) "İslâm güzel ahlâktır" (Beyhaki, Şuabu'l-İman, 20:375) buyurur. Ahlâk güler yüz, insanlara iyilik yapmak, yemek yedirmek, kutsal değerlere saygı göstermek, Allah'ı (cc) ve Resulünü (asm) sevmek, onların rızası için bir şeyler yapmak ise "Mevlid okutmak" bunların hepsini içine alan bir ibadet olmaz mıp style"text-align: center;"
Peygamberimiz (asm) "Deccal zamanında mü'minlerin gıdası tesbih, tekbir ve tehlildir" (Büyük Fitne Mesih-Deccal, Saim Güngör, s. 56) buyurarak o zamanda mü'minler Allah'ın büyüklüğünü, onun ilim, irade ve kudretinin eserlerini temaşa ve tefekkür etmek, O'nun birliğini ve her şeye kadir olduğunu anlayarak, okuyarak ve anlatarak ibadet ve hizmet yapı
Din, akla kapı açar, iradeyi zorlamaz. Bu husus "Dinde zorlama yoktur" (Bakara, 2:256.) âyeti ile tesbit edilmiştir. Yüce Allah insanlara elçiler göndermiştir; ama insanları inanmaya zorlamamıştır. Elçilerin görevi de ancak "Tebliğ"dir. (Maide, 5:99.) Tebliğ ise dini ulvî ve mahbub göstermek, insanları zorlamamak, akla kapı açmaktır.Dinin muhatabı
Akıl insanın anlama kabiliyetidir.Ayrıca zanda isabet ve olmuştan olacağı, geçmişten geleceği bilme kabiliyeti de denilmiştir. Felsefe aklın varlık üzerinde düşünmesi ve fikir üretmesidir. Din ise İlâhî kaynaklı olup akıl sahiplerini sanattan sanatkâra, nimetten nimeti verene, mahlûktan Hâlıka intikal ve kıyas yoluyla Yaratıcısını tanımasını, Yarat
İslâm muhakkikleri "Bir farzı yapmak için iki haramdan kaçmak gerekir. O haramlar da ifrat ve tefrittir" demişlerdir. İfrat aşırılık, tefrit de ilgisizliktir. İkisi de haramdır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ifrat ve tefrit konusunu en güzel şekilde izah eden ve "Sırat-ı Müstakim" olan istikamet yolunu gösteren büyük bir allamedir.Şöyle ki: "İf
Hz. Ali (ra) ise küçük olduğu için sahabeler arasında irtibatı sağlamak ve çevreden gelenleri gizli olarak Peygamberimiz (asm) ile buluşturmak gibi önemli görevleri yapardı.Ayrıca Peygamberimize (asm) gelen iman hakikatlerini öğrenir, yazar ve Müslümanlara ulaştırırdı. Adeta bir nev'î gizli postacılık görevi yapardı. Ayrıca Peygamberimizin (asm) sa
© 2016