Marka takıntısı: Etiketle yaşamak sanatı

Marka takıntısı olanları hepimiz biliriz. Onları tanımak için özel bir radar cihazına ihtiyacınız yok; zaten kıyafetlerinin üzerinde kocaman yazan logolar size uzaktan göz kırpar.

Onlar için hayat, bir etiket koleksiyonudur. Tişörtün kumaşı pamuk mu polyester mi, ayakkabı rahat mı dar mı hiç önemli değildir. Önemli olan, üzerinde o sihirli kelimenin yazmasıdır.

Marka takıntılı kişi için kıyafet giymek, aslında "logo sergileme" etkinliğidir. Onun için sabah gardırop açmak, kıyafet seçmekten çok hangi markayla dışarıya basın toplantısı düzenleyeceğine karar vermektir. Çünkü onların her sokağa çıkışı, küçük çaplı bir defile gibidir.

Mesela ayakkabısını bağlarken bile özen gösterir:

Bağcık nasıl dursun ki marka daha çok gözüksün Çantayı masaya öyle bir bırakır ki, logonun açısı herkesin görmesi için kusursuz olsun.
Bu bir tür "görünmez reklam anlaşması"dır aslında; ama tek taraflı.

Marka takıntılıların en sevdiği cümle, "O çanta çok güzelmiş, nereden aldın" sorusudur. Bu soru onların kulaklarında Beethoven senfonisi gibi çalar. Çünkü onlar için en büyük mutluluk, markanın zikredilmesidir. Hatta bazıları, markayı öyle içselleştirir ki, soyadına eklemeyi bile düşünebilir:

"Ben Ayşe Gucci Yılmaz, tanıştığımıza memnun oldum." Ama unutmamak lazım:

Marka takıntısının da trajikomik zorlukları vardır.

Mesela "acaba bu sahte mi" şüphesi, onların uykusunu böler. Rüyalarında bile "gerçek mi çakma mı" tartışması döner. Ayrıca kredi kartı ekstreleri, çoğu zaman dram filminden daha acıklı bir final sunar.

Kısacası marka takıntısı, görünmez ama çok gösterişli bir bağımlılıktır. Onlar için hayatın anlamı "logonun görünürlüğü"dür. Ama belki de haklıdırlar; sonuçta bazıları için mutluluk, pamuklu pijamalarda değil, dev harflerle yazılmış bir etikette saklıdır.

BUNU BİLİYOR MUYDUN

II. Dünya Savaşı'nda ABD, Japonya'daki ahşap evleri ve depoları hedef almak için yarasalara küçük yangın bombaları bağlayıp uçaktan bırakmayı planladı. Yarasalar sabahın ilk ışıklarında çatılara saklanacak; taşınan zaman ayarlı küçük patlayıcılar ise yangın çıkaracaktı. "Project X-Ray" adıyla yürütülen denemelerde binlerce yarasa toplandı ve özel testlerle uçuş, iniş ve bomba taşıma pratikleri yapıldı. Fakat testlerde yarasaların bir kısmı kontrolden çıkarak istenmeyen yangınlara yol açınca proje sonlandırıldı. Tarihin en tuhaf ve unutulmaz askeri fikirlerinden biri olarak kaldı.