Kankalık tarihi
TAŞ DEVRİ: İLK
KANKA, İLK TAŞ ATAN
İlk kanka büyük ihtimalle şöyle doğdu:
"Lan şu mamutu tek yakalayamam, gel beraber çökelim." "Aynen kanka, sen taşla ben sopayla girerim." Ve o gün bugündür, kankalık ortak avla başladı, ortak ifşayla devam etti.
ANTİK YUNAN:
FELSEFİK KANKA
Sokrates sabaha kadar Kriton'a:
"Kanka, ben zehri içiyorum ama seni seviyorum. Bak ha, Platon'a söyle, mezar taşıma bir şeyler yazsın." Kanka: "Ağlatma lan beni." Buralarda "philia" diyorlardı ama biz ona "kankalıkta level atlama" diyoruz.
ORTA ÇAĞ: KANKA
VE KILIÇ
Şövalyeler birbirine şöyle bağlı:
"Kanka sen Prenses'i kurtar, ben arkadan dragonu oyalayayım." "Sensiz zaferin tadı olmaz bro." Hatta bazıları resmi törenle "kanka" ilan ediliyordu. Kılıcı omzuna dokundurup:
"Bugünden sonra seninle her turnuvaya gelirim, maçlara da beraber çıkarız."
OSMANLI KANKASI:
"GARDAŞ BU YOLDA
ÖLÜNÜR"
Yeniçeriler arasında kankalık, "yeminle kanka" seviyesindeydi. Aynı tabaktan yemek, sır saklamak, birlikte tıraş olmak... Yani bir nevi "hamam kankalığı." "Kardeşim, padişah emreder ama sen bir başka emredersin."