(Bir gardırobun sessiz çığlığı)
Giriş: Dolap kapısı ve varoluş krizi Bir kadının hayatında bazı anlar vardır ki, evren bile o anda nefesini tutar. Bir düğüne, bir buluşmaya ya da sadece dışarı kahve içmeye çıkmadan hemen önce dolap kapısı yavaşça açılır... Ve o kadim cümle yankılanır: "Ne giyeceğim ben" Dolap, kıyafetlerle doludur ama hiçbir şey "uygun" değildir. Çünkü "uygun"luk, hava durumuyla, ruh haliyle, gezilecek yerle ve o günkü özsaygı seviyesinin kombinasyonuyla ilgilidir. Basit bir sabah rutini, bir anda varoluşsal bir krize dönüşür.
Gelişme: Kıyafet Dramaları ve Gardırop Dedektifliği Bu noktada kadın, içsel bir moda detektifine dönüşür. Her kıyafet bir şüphelidir: "Bu elbiseyi geçen hafta giydim, herkes hatırlıyordur." "Bu pantolon dar, ama duygusal olarak geniş hissedemiyorum." "Bu bluz çok iddialı, ama bugün ben o kadar iddialı değilim." "Bu tişörtü giyersem, kesin o mesaj atmaz." Sonuç Yatağın üstünde renkli bir tekstil patlaması, yerde bir çift topuklu ayakkabı, aynanın önünde ise bir iç savaş. Dakikalar geçer... Ruh hâli değişir, saç bir kez bozulur, makyaj yeniden yapılır. Ve tam o anda biri kapıdan seslenir: "Çıkmıyor muyuz hâlâ" Kadın dönüp bakar, derin bir nefes alır: "Ne giyeceğime karar veremedim." Bu cümlede yorgunluk, kararsızlık ve içsel şiirsellik vardır.

4