Her düğünde bir gelin olur, bir damat olur, bir de "bugün aslında benim de günüm" enerjisiyle ortalığı aydınlatan gelin kardeşi.
Bu karakter, düğün dünyasının gizli kahramanı değil, bizzat yan hikâyeden ana karakterliğe terfi etmiş kişisidir.
Sabah erkenden uyanır.
"Sade olayım" der.
Ama makyözün aynasına oturduğu anda kader çizgisi değişir.
Fırçalar havada dans eder, far paleti ordu düzenine geçer, ruj sürülürken fondöten "ben de varım" diye bağırır.
Makyöz, sanatını konuşturur:
-"Abla, gelin gibi oldun vallahi!" Bu cümle, düğün sabahı felaket alarmıdır.
Gelin kardeşi, "yok canım, o kadar da değil" der ama o anda yanaklarına ışıltılı aydınlatıcı sürülmektedir öyle bir parıltı ki, gören "bu kız ruj değil enerji üretimiyle çalışıyor" sanır.
Kirpikleri takılır, o kadar uzundur ki uç kısmı belki de halay başına değmektedir.
"Biraz far mı" derler.
"Biraz" kelimesi kaybolur, yerini mor, bakır ve karamel tonlarında dramatik geçişlere bırakır.
Salon kapısından içeri girildiğinde herkes döner.
Müzik susar.
Bir teyze fısıldar:
-"Bu kız gelinin bacısıymış ama ben emin değilim." Fotoğrafçı zaten umudunu kesmiştir, çünkü flaş patladığında yansıma yüzünden karede sadece bir ışık topu görünür.
Gelin zarifçe gülümser, sade bir güzellikle süzülür.
Ama kardeş... o, sahnede ışıltının tanrısı gibi yürür.
Her adımıyla konfeti patlar, her bakışıyla biri bayılır.
Damat bile kısa bir anlık karışıklık yaşar: "Ben doğru kişiye yüzük taktım değil mi" Gece ilerledikçe, makyaj da kendi yaşam döngüsüne girer.